İKİNCİ BÖLÜM| GÖMÜLMEMİŞ RUHLAR KESİT

1.1K 43 26
                                    

Yaratılışımdan bu yana birçok şeye susmuş, birçok şeye boyun eğmiştim. Tanrının öfkesini hep üzerimde hissetmiştim. Sözleri kaderimin duvarlarına kazınmıştı, günden güne artan nefretim iplerin onun elinde olmasından kaynaklıydı. Duvarların her bir ilmeğinin acı ile dolu oluşu beni mahvetmişti. Zaman beni içine hapsedip hayatı kaybettirmişti. Hiçbir çıkışı olmayan evim, annem, beni korkularımla dört duvara hapseden abim bu kördüğüme dönüşen ilmeklerin bir parçası olmuştu. Her bir yaşanan itina ile ruhumu boğmuştu. Sonsuz bir labirentin içinde dönüp dolaşan ruhumun bu senelerce sürecek cezada ilerleyememesi beni yormuştu. Ne yaparsam yapayım asla çıkışı görememiş, üstüne üstlük attığım her adımda daha da derine saplanmıştım.

Kaçmaya çalışmıştım.

Zamanı elçileri ile öldürmeye çalışmış, akrep ve yelkovanı arkadaş sanmıştım. Zamanın aleyhime işlediğine tanıklık etmek zorunda kalan ruhum ağır ağır öğrenmişti gerçekleri. Git gide katlanan acıya diz çöktürülmüştü. Tanık kürsüsünde birkaç yaşım ölmüştü. Kimse benim için üzülmemişti, bağıran yoktu. Doğmamış ruhun yası tutulur muydu yoksa ölenlerin Tanrıya kavuştuğunu bildiği için mi herkes yok oluşumda huzuru bulmuştu?

Öldürülen yaşlarımın küllerini avuçlarımın kesiklerinde gördüğümde anlamıştım ki aslında kaçamamıştım. Başından beri aynı yerdeydim. Arkamda bıraktığımı sandığım geçmişi daima önümde buluyor, ileri gidemiyordum. Geçmişin sarmaşıkları hareket etmeme izin vermiyordu. Beni usul usul zehirliyordu. Zamanı geri sarıp beni aynı anılara hapsediyordu. Yalnızlığın dokunuşunu her ruhumda hissettiğimde kalbim kaçamayışlarımın bu tuzağına düşüyordu ve ben bundan kurtulamıyordum. Tekrar tekrar yenilip zihnime yenilgilerimi ezberletiyordum. Binlerce kez ölüyordum.

Tüm yenilgilerimin yanına bir yenisinin yaklaştığını bilmemden kaynaklı olan gergin dinginlik ile oturduğum koltuktan saatlerdir ayrılmamış olan ayaklarımı hafifçe kıpırdattım. Uyuşukluk hissi tenimi karıncalandırdı. Dizlerimin üzerinde birleşmiş olan ellerim, bu hareketimle gevşedi. Hafifçe ayaklarımı oynattım, hemen sonra parmaklarım dizkapaklarıma daha sıkı tutundu. Sırtımı yasladığım beden, sıcaklığı ve elinin omzumdan karnıma doğru sarkan hakimiyeti ile kendini unutturmuyordu. Ben buradayım, diyordu. Bir süre bile olsa buradayım. Seninle kaybedene dek savaşmaya hazırım. Bu yakınlığın kaybolmadan önce olabildiğince keyfini çıkarmaya çalışıyordum. Gözlerim birtakım görsellerle zihnimi karıştırmaya çalışan televizyona odaklı gözükse de bu durum özünde tam çaprazımda üzerime dikilmiş olan bir çift gözün beni terk etmesi için kendimce bulduğum bir illüzyondu. Nitekim pek işe yaramış da sayılmazdı. Yine de gözlerimi sık sık üzerimde dolaştıran bu iki adama öğrendiklerimden sonra bakacak kadar cesur hissetmiyor, hissedeceğimi de sanmıyordum.

Aramızda yalnızca üzeri ilk geldiğimde yatak odasında bulunan ve asla bakma fırsatı bulamadığım kağıtlarla dolu olan sehpanın bulunduğu bir mesafe olsa da sanki ona bakmamı bekliyormuş gibi gözlerini üzerimden nadiren çekiyordu. Üzerimdeki bol kapüşonlu ceketten dolayı yüzümü hâlâ tam seçemediğinin farkındaydım ama yoğunluğu öyle hissettirmiyordu. Yasin, abimin işine yardım ettiği Mirhan sayesinde tanıştığı ilk suçlu olmuştu. Şimdi avını izleyen soğukkanlı bir yırtıcıdan farkı yokmuş gibi duran bu kişinin geçmişini öğrenmek ona olan duygularımı acıma ile karıştırsa da abimin bunu bir nevi durumu anlamamı sağlaması için yaptığını biliyor, herhangi bir parçamın bu insanlara hak vermesini istemiyordum. Çünkü suçlulardı, her bir uzuvlarına kan bulaşmıştı. Eğer bir idam masası kurulacak olsaydı, bu odadan kimse sağ çıkamazdı.

Tanrı şahidimdi.

Kulaklarım ve gözlerim toza dönüşene kadar kalbim buna şahitlik ederdi.

****

Sizce yeni bölümde sizi neler bekliyor?

Merza olanlara nasıl tepki verecek?

Soygun başarılı olacak mı?

Ekibi bu ihanete iten sebepler neler olabilir?

ESARET| ÇÖKÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin