ÜÇÜNCÜ BÖLÜM PART 2| YA'ABURNEE

1K 58 66
                                    

"Ne düşündüğün umrumda bile değil." dedim ağlamaktan çatallaşmış sesimle. Yaşadıklarımı Tanrı görmüştü, yandaşının onun şahitliğine inanmayışı kimi zedelerdi? "Ne yapmak istiyorsan yap ama abimden uzak dur." Sesime yerleşen kabulleniş, gerçekleşmeyeceğini bilerek son bir isteğini yorgunca dile getirdi.

"Sence bu hikayede sağ çıkacak biri var mı?" diye karşılık verdi. Abime yardım edemeyecek olmanın acısıyla kalbime derin bir acı saplandı, gururumdan dışarıya yansıtmadım. Yaşadığım veya ileriki dakikalarda yaşayacağım herhangi bir acı kırıntısının bu katilin vücudunda herhangi bir zevk emaresine dönüşmesini istemiyordum. Beni öldürdüğünde bundan gururla bahsetmeyecekti, aklında bir anı olmayı reddediyordum. Dilinin beni anmanın yakınından geçmesindense yalanlarında boğulmasını diliyordum. Bencilce bir düşünce sakinliğimin aksini yansıtan aklımı yatıştırdı, abimin beni ölümün kucağında bile yalnız bırakmayacağı düşüncesiyle rahatlattı. Aynı cehennemde, benzer ateşlerde yanacak olmak kulağa o kadar da kötü gelmiyordu.

Beraber olacaksak hangi ateş gerçekten ruhumuzu acıtırdı?

Yalnızca ruhu olanların ruhu yanardı.

Çaresiz bir kabullenişle "Doğru." diye onayladım onu. Neden yapacaklarından bir hainin isteği için vazgeçecekti ki? Elini beline götürdüğünde sonraki olacakları bildiğimden gözlerimi kapattım usulca. Nedense ölüm aceleyle bedenime sinmiş gibi bir anda sakinleştirmişti beni. Telaş yoktu, hissedeceğimi düşündüğüm her şey beni uzaktan izliyordu. Acı, yüreğime kıvrılmış kalbimi buruk buruk yakarken ruhumu sakinleştiriyordu. Soğuk metalin tanıdık pütürlü yüzeyi alnıma dayandığında "Seni suçlamıyorum." diye fısıldadım yalnızca. Silahı tutanın ardında artık Furkan değil, başka biri vardı. Bu tanıdık çıkış, beni yıllar önce bulmalıydı. Ne geç kaldığı için ne de kurtuluşumun kılığına girip beni savunmasız yakaladığı için ona kızabilirdim. Tek yapabileceğim her zamanki gibi kabullenmekti. Benim payıma düşen hep buydu. Kabullenmek daima benim için var olurdu. "Aslına bakarsan bunu uzun zamandır birinin yapmasını istiyordum." İtirafım kapalı gözlerimin ardındaki suçlu bir yaşla son buldu. Verdiği yaşama ettiğim nankörlük yukarılarda bir yerde duran Tanrı'yı kalbinden vurdu. Kısa bir an için alnıma dayalı namlunun titrediğini hissettim ancak bu o kadar kısa bir an içinde yaşanmıştı ki benim hayal gücüm ya da kasılmaktan seğiren başım da olabilirdi. Karşımdaki adamın bana acımasını beklemiyor, bunu bir an için dahi istemiyordum. Benim yapamadığımı başka biri yüzünü maskelemeden yapacaksa bunu durdurmak beni riyakar yapardı.

Ateşlenmesini beklediğim silah, kıpırdamadı. Hiçbir ses çıkmadı. Gözlerime bakarak mı öldürmek istiyordu beni? Ya da yalvarmamı mı beklemişti? En az onun yalana bulanmış geçmişi kadar ölüydüm. Bedenimi tabuta koyması için bir şeyler mi söylemeliydim? Gözlerimi açmaya niyetlendiğim anda ortamı saran şiddetli gürültü olduğum yerde sıçrattı beni. Korkudan irice açılan gözlerim, vücudumun herhangi bir darbe almadığını fark ettiğinde kaşları çatılmış olan Furkan'ı seçti. Aynı gürültü tekrarlandığında silahı kafamdan çekmeden bedenini kavislendirerek kapıya döndü. Kapı çalıyordu ama kim olduğuna dair bir fikrim yoktu ve barizdi ki Furkan da bilmiyordu. Kim gelmişti? Abimin şüphelenip kısa sürede buraya gelmesi imkansızdı. Yine de kalbim çaresizce adını zikretti. Kapının ardındaki her kimse kısa süren sessizliği fırsata çevirip kapıyı tıklattı.

"İçeride olduğunu biliyorum." Tok bir ses, aramızdaki kapıyı tuzla buz edip sanki yanımdaymış gibi yüzüme net bir şekilde çarptı. Sesin kime ait olduğunu ya da ne istediğini bilmiyordum ancak acı içinde kıvranan ciğerlerime titrek bir nefes almama yardımcı oldu. Furkan, konuşanı tanımış olacak ki dudaklarının arasından kısık sesle bir küfür etti. Bana döndüğünde gözlerinde harlanmış olan ateşi seçebiliyordum, kim geldiyse işine çomak sokuyordu. "Eğer bir şey söylersen onu gebertirim." dedi fısıltıyla. Silahı beline yerleştirip dakikalar önce geriye ittiği kapüşonumu hoyrat bir tavırla başıma geçirdi. Gerginlikten uyuşan kafam, kapüşonumu takarkenki yolduğu birkaç teli zorlukla hissetti. Neler oluyordu? Gelen kimdi ki planlarını değiştirmeye zorluyordu? "Birinin ölme nedeni olmak istemezsin, değil mi?" Söylediği kırıcı sözler üzerine titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp zorlukla başımı iki yana salladım. Kim bunu isterdi ki? Ben gözyaşlarımı silmeye giriştiğimde "Hem de ikinci kez," diye ekleme yaptı. O bana tamamen sırtını dönerken ellerimi yumruk yapıp ağlamamı bastırmaya çalıştım. İmasıyla abimi kastettiğinin farkındaydım. Aptallığımla ikimizi de bir uçuruma sürüklemiştim. Hem de tek isteğim yardımcı olup onu kurtarmakken yapmıştım bunu. Ben burnumu çekerken kapının açıldığını duydum, ardından Furkan konuştu: "Seni buraya kadar getirecek ne yaptım merak ettim doğrusu."

ESARET| ÇÖKÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin