Yayınlanma Tarihi: 01.09.2016 / 00.01 *Sizde okuduğunuz tarihi bu pasaja yazabilirsiniz.*
Yayınlanan on altı bölüm düzenlenecektir. 🌾
"Sedef," derken adım onun dudaklarının arasından bir ninni gibi çıkıyordu. Sesinin beni sakinleştiren tarafı, tahayyüllerimin gece karası olan kısmını beyaza boyuyordu. "Lütfen, sakin ol. Sana dokunmayacağım."
Bakışlarımı ona çevirdiğimde gözlerinin yağmur damlaları gibi; nemli, korkak ve yere çarpmaya hazır olduğunu gördüm. Göz bebeklerinin çevresi mürekkepten nasibini alan parçalardan oluşurken göz pınarları derin bir kuyuyu andırıyordu. Gözlerine baktığımda safir mavisi rengiyle karşılaşıp ürküyor, araya yayılmış kahverengiyle güneşe yaklaşmış gibi ısınıyordum. "Korkuyorum," dedim hislerimi dile getirip duvara yanaşırken. Azrail benliğimi benden çalacakmış gibi, ellerimi önümde çapraz yapmış ona inanmamam gerektiğini kendime söylüyor, bunu adeta bir zikir haline getiriyordum. "O da bana dokunmayacağını söylemişti, dokundu, kirletti beni."
Zihnimdeki karmaşayla ona kâbuslarımdan parçalar anlatmaya başladım. "Üstüme çıktı," derken sesim kısılmıştı. "Sonra dudağımı öptü, kirletti beni..."
Gözleri bedenimle temas etmezken sesime doğru yürümeye başladı. İki elini havaya kaldırıp yüzümü bulmak için çabaladı. Eğildiğinde titrek nefesimi dışarıya bıraktım. Bu duraksamasını sağladı. Bacaklarının üstüne oturup aramızda kısa bir mesafe bıraktı. "Sen kirli değilsin," dedi gözyaşlarını özgür bırakırken. Onun gözlerinden akan yaşlar benim yüreğimdeki yangını söndürmek yerine daha da kanatıyordu. "Ruhun tüm kirlerden arındı, Sedef. Lütfen, sana bir şey yapacağımı düşünme. Lütfen..."
Yalvarır gibi kurduğu cümleler için puslanan zihnime "güven" kelimesini hatırlattım. Güven kelimesinin karşılığının olmaması hayatın bana "acı çek" deme şekliydi. Acı çekiyordum işte. "Güven!" diyordum ya içimden, adını sayıklıyordum ya geçmişimin, her an enkazın altında kalıyor, yaşamı hissettiğim her ana acıyı parmak uçlarımla kazıyordum. Kafasını çevirip çenesini havaya kaldırdığında çehresini incelemiştim. O, onunla durduğum süre boyunca bana ben istemediğim sürece dokunmamış, sınır çizgilerimi geçmeye çalışmamıştı. Onun evinde hep güvende hissetmiştim. Heybetli bedeni, demir gibi olan sırtı beni hiç korkutmamış, aksine baba sıcaklığını hissetmem için başımı göğsüne yaslamama izin vermişti. Bana saf sevgiyi hissettiren bu adamı acılarım yüzünden suçlu olarak değerlendirmek yanlıştı, biliyordum ama engel olamıyordum.
O, hep iyiliğimi isteyen, yaralarım tamamen iyileşsin diye ruhumdaki yara bantlarını tek tek çıkaran ve kendi ruhuyla dolduran adamdı.
"Cihat," derken tarumar olan hislerim yüzünden sesim berbat çıkmıştı. Ben ailemin hayatını mahveden: annesini doğarak, babasını yaşayarak öldüren o kızdım. Ellerimde kan yoktu ama kaderim kanlı bir kalemle yazılmıştı.
"Cihat," Bir kez daha onun adını titreyerek söyleyişim kulaklarıma eriştiğinde güçlü durmaya çalıştım. "Ben kime güvendiysem beni hep yarı yolda bıraktı. Sana güvenemem."
Yüzündeki ifade değişmedi. Hissizliğe sığındı. "Peki," dedi yüzünde payidar olan bir kırık tebessümle. "Gözyaşlarını silebilir miyim?"
Ne yanıt vereceğimi bilemezken "Ağladığımı neden düşündün?" diye sordum.
"Körüm," dedi. "Hissiz değilim."
İki elini uzatıp yüzümü buldu ve başparmağıyla tek hamlede sildi gözümdeki yaşları. "Ağlama," dedi fısıltıyla. Etli parmakları gözümün çevresinde gezinirken bir eli sol koluma doğru ilerleyip beni kendisine çekti ve başımın omzuna değmesini sağladı. Ellerimdeki titreyiş şiddetlenirken eliyle başımı okşuyor, beni yatıştırmaya çalışıyordu. "Bana güvenme ama ağlama... Lütfen."
*
↫ Affet, döneyim topraklarına.
↫ Sedef bir haritaydı, Cihat bir pusula. Harita yarımdı, pusula yönünü kaybetmişti.
↫ Yırtık bir haritanın üstüne yönünü kaybetmiş bir pusula bıraktı. Kaybolduk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH VAR, AF YOK.
Teen FictionYırtık bir haritanın üstüne yönünü kaybetmiş bir pusula bıraktı. Kaybolduk. *** "Korkuyorum," dedim hislerimi dile getirip duvara yanaşırken. Azrail benliğimi benden çalacakmış gibi, ellerimi önümde çapraz yapmış ona inanmamam gerektiğini kendime sö...