''Derin!! Kalk hadi dershaneye geç kalacaksın! Hem de ilk günden.'' Neden dershane okul açılmadan üç hafta önce başlamalıydı ki? Üstelik sabahın sekizinde! Odamın kapısında dikilen anneme uykulu şekilde inleyerek cevap verdim. '' Kahvaltı hazır. Çabuk gel.''
Esneyerek yataktan kalkıp ayaklarımı soğuk zemine bastım. Neredeyse sürünerek banyoya ilerledim. Aynaya baktığımda uyku yüzünden şiş bir surat beni karşıladı. Yüzüme defalarca su çarptım ve dişlerimi fırçaladım. Odama geçip açık renk dar bir kot pantolon ve salaş beyaz geniş yaka bir tişört geçirdim. Topuz yaptığım saçımı çekiştirerek açtım. Aynaya döndüğümdeyse neredeyse belime gelen ibibik kuşuna dönmüş saçlarımı gördüm. Duş alıp taramadan yattığım için başka bir şey beklememiştim zaten. Uğraşlarım sonucu şekle girmeyeceğini anlayınca at kuyruğu yaptım. Doğal dalgalar birbirine dolanmıştı. İdare edeceğine kanaat getirdiğimde rimel sürüp çantamı da hazırlayıp odamdan çıktım. Mutfağa girmeden koridorda durdum, kendimi bu sabah gelebilecek olan ruhani derslere hazırladım.
Mutfağa girdiğimde annem ve babam masadaydı. Anlaşılan abim hala uyuyordu. Çantamı ayaklarımın dibine bıraktım. Çatalımla bir parça peyniri ağzıma koydum. İkinci lokmayı ağzıma koyarken babam spor haberlerini okuduğu gazeteden kafasını kaldırdı. Nefesimi içime çekerek sabır diledim ve dinledim.
''Derin kızım, bak yeni dershaneye gidiyorsun en iyisine yolluyoruz seni bizi mahçup etme, ilk senede kazanmalısın.'' İğneleyici konuşması daha ağzıma attığım ikinci lokmanın boğazıma dizilmesine sebep olmuştu. Elimdeki çatalı masaya sertçe bırakıp gözlerimi kapadım. Halbuki bunlara alışmış olmam gerekirdi. Hep böyleydi. Yaptığı her şeyi yüzüme vurur sadece derslerime odaklanırdı. Olmam gereken kişi olmalıydım. Onun istediği sessiz, çalışkan bir kız evlat. Ona laf getirmeyen, her dediğini yutan, beni ezmesine izin veren evlat. Ama hayır, bu sene yeterince stresli olacaktım zaten beni bu kadar sıkmasına izin veremezdim.
''Sana da günaydın, baba. Merak etme derslerim yeterince iyi olduğu için en iyi dershanenin bursunu alıp size kuruş ödetmiyorum.'' Dişlerimi sıkarak söylediğim şey karşısında kaşlarını çattı. Ağzını aralayıp konuşacağı sırada sabah keyfimi daha da bozmamak adına ayağa kalkıp yerden sırt çantamı aldım. ''Size afiyet olsun, ben geç kalıyorum.'' Mutfaktan neredeyse koşarak çıktım. Dış kapıya geldiğimde dolan gözlerim görüşümü bulandırmıştı.
''Derin,'' Sırtım anneme dönüktü. Ona dönmedim. Yine aynı senaryo tekrarlanıyordu. Hani şu her sabah olan, ezbelemiştim artık. ''Kızım biliyorsun,baban iyiliğini istediğinden böyle konuşuyor. Seni sever biliyorsun.''
Beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirirken gözlerimi kırpıştırdım. Anneme baktım ve ağzımı sadece dört kelime için açtım. Çizgi düşmüş hatlarında kısa bir hüzün vardı. Gülümsedim. ''Biliyorum anne. Beni sever.'' Sokaktan geçen biri kadar çok. Annemin gözleri karaldı. Yüreğim dağlandıyordu. Tam merkezinden. Kapıyı açıp dışarı çıktım. Kapının kapanma sesi geldiği anda gözümden ve acımdan arta kalan yaşlar sessizce iznimi almadan benden çıktılar. Sadece bir kaç damla olan yaşları silip binanın çıkışına yöneldim.
Binadan kendimi dışarı attığım sırada dersin başlamasına yarım saat olduğu için yürümeye karar verdim. Yirmi dakikalık bir yoldu. Kulaklığımı takacağım sırada arkadan Hacer Teyze seslendi. Ona baktığımda elindeki ekmek poşetiyle bana yetişti. Hacer teyze beni mahallenin abisi olan oğlu Emre'ye isteyen ama yaşım nedeniyle dile getiremeyen sitemizin en dedikoducu kadınıydı. Anneme daha önce bir çok kez imada bulunmuş,annem söylemişti. O an bana soracağı şeyi tahmin etmiştim.
''Nereye kız sabah sabah?'' Yüzümde mimik hareket ermeden suratına baktım. Bu kadından gerçekten hoşlanmıyordum. Dedikodunun verdiği merakıyla bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN, VOLKAN
Romance''Hocam ben sizinle konuşmak istiyorum. Hani sabah karşılaştık ya onunla ilgili.'' Yüzü alaylı bir ifade alırken dudağının kenarı yukarı kıvrılmış, bir elini cebine sokmuştu. Havalı bir adamdı. ''Evet, seni dinliyorum. Özür dileyeceksin sanırım.''...