Yazdım da geldim... İyi okumalar, sizi seviyoreeeeee! Yorum bekliyorummm!
Ellerim kaderimin üzerinde geziniyordu. Yakalamak, ona kendim yön vermek istiyordum. Ama sürekli bir şeyler ellerimden çekiştiriyordu. Artık damarlarıma kadar hissettiğim baskı beni öyle bir yoruyordu ki sadece bazı yüzleri gördüğümde rahatlıyordum. Okula döndüğüm ilk günde dünyadaki en harika karşılamayı beklemiyordum. Ancak günümün sonunda bunu da beklemiyordum.
İnsanların Maserati ve sahibi hakkında konuşmalarını kulağıma çalınırken gözlerimi koyu renk gözlerden çekemiyordum. Yüzündeki yumuşak ifadeyle bana doğru gelen adam, benim yüzümden kaçırılmış, ölümle tehdit edilmişti. Vicdanım rahatsızdı. Kabullenemiyordum. Ancak o yüzündeki hafif gülümsemeyle bana gelirken oldukça iyi ve kabullenmiş görünüyordu.
Olduğum yerde kalan adımlarım, onun aramızdaki mesafeyi kapatmasını bekledi. Aklımın yerinde şaşkınlık vardı. Onu uzun zamandır görmemiştim. Yanıma geldiğine gülümseyerek elini uzattı.
"Merhaba, Derin." Kısılan gözlerimle elini hızlıca sıkarak geri çektim.
"Merhaba, Efrail Bey." dedim yüzümde koskoca bir soru işaretiyle. Yüzümü gördükçe gülümsemesi genişledi.
"Biliyorum, şimdi içinden 'Bu adamın ne işi var burada?' diyorsun." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Evet, aslında aynen öyle diyordum.
"Olur mu hiç?" diye mırıldandım kibar gözükmeye çalışarak.
Hafif bir şekilde güldüğünde "Aklından geçeni okuyacak kadar tanıdım seni." diyerek eliyle mahçupca saçlarını karıştırdı. "İki sokak aşağıda güzel bir kafe gördüm. Müsaitsen, bir kahve içebilir miyiz? Seninle konuşmak istediğim bir şey var."
Bilememezlikle gözlerim kısıldı. Benim yüzümden onca olay atlatmış adama bir kahveyi çok göremezdim. İçimdeki ses, bunun Volkan'ın hoşuna gitmeyeceğini bildiğimi, yapmamam gerektiğini söylüyordu. "Pekala."
Yüzündeki gülümseme sevinçle genişlediğinde eliyle arabasını işaret etti. "Haydi gidelim o halde." Bu farklı bir arabaydı.
Ama ne fark ederdi? Efrail Beyle beraberken o manyak saldırmıştı. Başımı sallayarak ellerimi ceketimin1 cebine koydum. "Yürümek istiyorum."
Anlayışla başını salladı. Okul bahçesinden çıktıktan sonra sessiz kısa bir yürüyüşün ardından söylediği kafede cam kenarına oturduk ve o, iki kahve söyledi.
Bakışlarım camdan dışarıdayken içimde aynı anda a tonlarca duygu vardı. Her biri birbiri ardına geliyor, kalbimde acı biter tat bırakıyordu. Efrail Bey'e sebep olduğum onca şeye rağmen benimle konuşmak istemiști. Ne konuşmak istediğiyse benim için koca bir muammaydı. Gözlerimi ona çevirdiğimde beni izleyen gözleri yakaladım. Suçlu bir çocuk gibi masanın üzerine koyduğu ellerine bakışlarını kaçırdı.
Bunu görmezden gelerek "Benimle ne konuşmak istemiştiniz?" dedim. Tekrar bana baktığında bir kaç saniye sessiz kaldı.
Sorumu görmezden gelerek "Nasılsın?" diye sordu. "Yani gerçekten nasılsın? Kendini daha iyi hissediyor musun?"
Bu kez ben gözlerimi kaçırdım. "Gördüğünüz kadarı işte. Devam etmeye çalışıyorum. Siz nasılsınız?"
"Ben gayet iyiyim. Sadece seni merak ediyorum. Kendini iyi hissetmen için yapabileceğim bir şey var mı?" Gözlerimin içine bakarak sorduğu soru beni bir kaç saniye düşündürdü. Onunla burada oturuyor olmak bile beni yeterince diken üstünde bırakıyordu. Dolu bakışları, sürekli beni düşünmesiyse cabasıydı. Bunlar kötü şeyler değildi ancam onu gördükçe vicdanım yerini hatırlatıp duruyordu. Artık bir mahalle teyzesine benzettiğim vicdanım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN, VOLKAN
Romansa''Hocam ben sizinle konuşmak istiyorum. Hani sabah karşılaştık ya onunla ilgili.'' Yüzü alaylı bir ifade alırken dudağının kenarı yukarı kıvrılmış, bir elini cebine sokmuştu. Havalı bir adamdı. ''Evet, seni dinliyorum. Özür dileyeceksin sanırım.''...