"Hamile kalmaya çalıșma."

6.8K 153 29
                                    

"Birinci kural, bir daha seni asla öpmeyeceğim. Ve yakınlaşmayacağız."

Peki, tamam, kurallara ihtiyacımız vardı. Evet, gerçekten vardı. Ama, yani, ilk kural bu muydu? Gerçekten söylediğinde ciddi mi diye yüzüne bakarken sıkıntıyla başını aşağı eğdi. Kahverengi kirpikleri arasından bir bakış attığında üzerine çöken utancı ilk kez görüyordum. Çok garipti, keskin hatlarına uyumsuz bir ifade vardı. Ama rengi uymayan utanç bile onun üzerine hoş görünüyordu.

Ben de belli belirsiz başımı salladım. Ne diyebilirdim ki? Kısık sesle "Başka?" diye sordum.

''İki," dedi ifadesini değiştirip sert bir bakışla. "Benim odamda ders çalışma meseleni askıya alacağımı düşünme. Yedikten sonra kitaplarını taşıyoruz ve bu akşam çalışmaya başlıyorsun. Her akşam birlikte çalışacağız." Başımı salladım.

"Tamam." dedim kısık bir sesle. Yorgundum ancak haklıydı. Güya işe girerken her boş bulduğum anı değerlendirecektim ancak öyle olmamıştı. Yaşadıklarım ağırdı ve benim tek kurtuluşum derslerimdi. O gün ne yaşamış olursam olayım dönüp o dersin başına oturmak zorundaydım. Ancak ben tam tersini yapıyordum.

"Üç, ne yaşarsak yașayalım birbirimizden saklamak, birbirimizi ötelemek yok. Bunu hem sana hem de kendime söylüyorum. Sana yalan söylememeliydim." Gözlerine giren üzüntü kırıntılarıyla "Tekrar özür dilerim." dedi. Ben onu zaten affetmiştim. O hüznü orada görmek asla istemiyordum. Gülümsedim.

"Ben seni çoktan affettim ki," Hafifçe gülümsedi. Benim de gülüşüm büyüdü.

"Dördüncü var mı?" Hafifçe sırıtarak "Şimdilik yok." dedi. Başımı sallayarak gözlerimi kaçırdım. Her ne kadar konuşabiliyor olsam da hala utancın esintisi üzerimdeydi. Sessizce sandviçleri bitirdik.

Kitaplarımı taşımak için yukarı çıktığımızda dağınıklığımı o an farkettim. Kitaplarım aynalığın yanında yerde diziliydi. Yatağım toplu değildi ve bir kaç parça kıyafetim koltoğun üzerindeydi. Gerçekten biraz dağınıktım. Bana yandan bir bakış attı.

"Seninle ne yapacağım bilmiyorum." diye takılınca dil çıkardım.

"Sen kendi odana bak. Ayrıca meşgul bir öğrenci ve iş kadınıyım. Tüm bunlar ondan." Kitaplara eğilip bir kısmını kucağına aldı.

"Nanik yapan iş kadını," diye gülerek odadan çıktı.

"Bir kere, ben nanik yapmadım. Dil çıkardım." diye arkasından bağırıp somurtarak kitaplardan bir kısmını aldım ve arkasından ilerledim. Koridorda karşılaşınca kaşlarını çattı.

"Sen niye taşıyorsun? Ağır onlar. Taşıma. Zaten cılız bir şeysin." Daha da somurttum.

"Sen tek başına benim kitaplarımı, tabii ki, taşımayacaksın. Cılız falan da değilim. Formumu koruyorum." Cılızdım. Elimdeki kitapları kucağına tutuşturdum. "Hem çok konuşma da çalış."

Kitapların taşıdıktan sonra birlikte yapamadığım sorulara baktık. Bir süre sonra ara verince o kahve yapmaya gitti. Yatağına doğru baktığımda oldukça çekici gelmişti. Çok yorgundum. O gelene kadar kestirebilirdim. Başımı yastığa koyduğum anda gözlerim kapandı.

Üzerimdeki örtüyü sağa dönerek daha da çektim. Uyku, ellerini üzerimden çekmeye başladığında gözümü araladım. Sol taraftan gelen düzenli seslere doğru bulanık gözlerimi döndürdüm. Yanımda yastığına başı yan düşmüş, dudakları hafif aralık kapalı gözleriyle yatan adama baktım. Gözlerimi iyice görmeye başladığında üç çekerek onu rahatsız etmeden yatakta yavaşça dönüp oturdum.

DERİN, VOLKANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin