Bölüm Kırk Dokuz

71 2 0
                                    

Colin'in anlatımı:

Gri bulutlar gök yüzünün her yerini tüm ihtişamıyla sarmalamıştı. Bulutların arasından beyaz ışıklar parlıyor, ardından büyük gürültü her yeri sarıyordu. Tüm öfke uğuldayarak yaprakları savurdu. Yapraklar yerlerinden göğe doğru yükseldi. Saçlarım havalanıp savrulurken basamaklardan indim. Pervanenin dönüşü durduktan sona yere ilk adımımı atmıştım. Amansız bir korku vardı içimde. Derinden geliyordu ve içimdeki her şeyi içine çekiyordu. Burada neden gelmiştik? Etrafımda bir tur döndüm. Aklımda canlanan görüntüyle birebirdi. Sessiz, toz bulutlarının etkisi altında, binaların seyrek olduğu bir yerdi burası. Fazlasıyla ürkütücü bu yerde kimseyi görememiştim. Elimi göğsüme koydum. Kalbim yerinden çıkacak gibi attığını hissedince burada öleceğimi düşünmeden edemedim. Miles'ın benimle planı burada yaşamımızı sürdürmek olamazdı.

Sıcak hava dalgası buraya gelişim adına sevinmiş bir şekilde beni karşıladı. Çorak bir düzlükle karşılaşmıştım. Teksas. Karşımda yıkık dökük ama girişi özenilmiş bir tiyatro vardı. Kemik rengi taşlar ile zemin arasında mavi, beyaz ve kiremit renkleri vardı. Pencere pervazları beyaz, kolonlar kiremit kırmızısı, aralıkta kalan duvarlar ise koyu mavi rengindeydi. Gişenin üstünde Royal Tiyatro ve opera, diğer kısmında Shopping for Hope Today yazıyordu. Shopping for Hope, Amerikalı kanser toplumlar hakkında bağış toplayan A Reyal for Life adı altındaki kurumun etkinliğiydi. Bir keresinde Londra'da gerçekleşmişti ve el yapımı bir kaç parça bir şey almıştım. Niall'ın bir zamanlar benden uzakta burada olduğunu, burada yaşamını sürdürdüğünü düşününce bir hayli garip hissettim. Teksas'ın basık bir havası vardı. Yaralı bir insan burada hiç bir tıbbi müdahile yokken nasıl yaşardı? Güneş tenime nüfuz ederken arkamı döndüm. Miles keskin bakışlarla yanıma doğru yaklaştı. Yüzündeki öfke mantık dışıydı. Bir insan sürekli uç noktada hissetmesi mümkün olamazdı, fakat bahsettiğimiz kişi Miles olunca her şey normaldi.

"Nereye gittiğini düşünüyorsun?" dedi kızgın bir şekilde. Başımı olumsuz anlamda salladım "Sadece etrafa baktım," dedim. Miles kolumu kavradığı gibi yürümeye başlamıştı. Bir adım gerisinden boş ve bir o kadar geniş yolun ortasından yürümeye başladım. Kolumu tuttuğu için hafif eğik bir şekilde yürümek zorunda kalıyordum. Aldığım her nefes beni rahatsız ediyordu. Zamanın daraldığını hissedebiliyordum. Benim için çok fazla bir zaman kalmamıştı. Zaman üzerine kurulu bir oyun sergilemiştim. Niall ile konuşmam şart değildi, bir şekilde beni bulmasını bekleyebilirdim; fakat çemberin bir halkasının kopması gerekiyordu. Olayların böylesine gelişeceğini tahmin edememiştim, sadece adresimi bulmasını istemiştim ama olan olmuştu. Artık adresi bildiğine göre notu görecek ve nerede olduğumu anlayacaktı. Sadece acele etmesi gerekiyordu. "Neden buraya geldik?" dedim cesaretimi toplayarak. Neyin peşinde olduğunu az çok tahmin edebiliyordum fakat bilmeye ihtiyacım vardı. Güneşin altında koyu sarı kumrala çalan saçları parlarken bir anda duraksadı. Ancak hiç bir şey dememekle birlikte yürümeye devam etti. Archer kasabası hapishanesinin yanından yürüyerek geçtikten sonra yolun düzlüğe erdiğini gördüm. Sonum burada olsa ne olurdu diye düşündüm birden. Niall'ın üç yılını verdiği, haritasını çıkardığı bir kasabaydı. Burada olmam trajik bir şekilde anlamlıydı. Bastığım her adım ile onun ayak izlerini hissedecekmiş gibi yürüyordum. Niall Teksas'ın görüntüsünden hiç ama hiç bahsetmemişti. Eğer bahsetseydi de en fazla bu kadar net hayal edebilirdim. İngiltere'nin ılıman havasından sonra sıcacık bir ülke beni rahatsız etmişti. Tenim buraya fazla kalın gelmiş gibiydi. Bir süre binaların hiç görünmediği ağaçların bile seyrek olduğu yerde yürüdükten sonra tek katlı evler teker teker görünüre çıkmıştı. Dizlerim yorgunluktan uyuşmaya başladığında çatı katı olan tek katlı bir evin önünde durduk. Dört tane, bir metre aralıkta kolonlar vardı, sanki kolonlar öne çıkan çatıyı taşıyordu. Kemer kısmı verandayı oluştururken oldukça yalın ve modern bir ev olduğunu görmüştüm. Belli bir bahçesi yoktu yanında duran iki ağacın dışında. Ağaçların dallarında hiç bir yaprak bile yoktu. Benim gibi her şeyden muzdarip kalmıştı. Verandaya geldiğimizde kolumdan eli çekildi. Koluma baktığımda morarmış olduğunu gördüm. Miles kolumu çok sıktığından mı, yoksa tenim hassas olduğundan mı bilinmez; morarmıştı.

Mutlu Yıllar (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin