Bölüm Kırk Altı

70 4 8
                                    

Niall'ın Anlatımından:


"Miles ile devam edeceğim."

Derin, titrek bir nefes aldım. Aldığım nefes ciğerlerimi yakmıştı. Sallantılı bir köprüden yürürken, sanki köprü ikiye bölünmüştü ve ben tek elimle bir parçasına tutunmuştum. İki yana savruluyordum; köprü beni yere düşürmek istercesine savuruyordu. Elimi ağzıma götürdüm; mavi gözlerimi bilgisayar ekranına diktim. Video bitmişti. Tüm oda değişik bir şekilde sessizdi ya da ben duyamıyordum. Bu sözler fazlasıyla yabancıydı. Tuttuğum nefes ataklar halinde sesli bir şekilde ağzımdan ayrıldı. Yavaşça bilgisayarın ekranını indirdim ve başımı masaya gömdüm. Nefesim ve kalp atışlarımın sesi fazlasıyla canlıydı ama dışarıdan gelen her ses boğuktu. Uzaktan, tünelin ucundan birisi konuşuyormuş gibi, bir ses duydum. Adımı söylüyordu.

"Niall?"

"İyi misin?"

Omzumda hissettiğim ten ile bütün renkler, bütün sesler, bütün canlılık bedenime geri hücum etti. Başımı hafifçe kaldırdım, omzumun üzerine baktım. Hiç bir şey demek istememiştim. Titreyen ellerimle yüzümü kapattım. Hangisi daha kötüydü bilmiyordum; Colin'in kurduğu cümlelerin gerçekliği mi, Miles'ın onunla kurduğu temas mı? İçimde yükselen duygu birikintisi beynime sıçradı. Tüm devrelerim yanmıştı adeta. Konuşan benim Colin'im olamazdı, o bizden vazgeçmezdi. Başımı iki yana salladım. Söylediği her söz kulağımda yankılanıyordu. Ben bizden vazgeçtim, sende geç...

Bu kadar kolay olamaz. Dün olanlar sadece bir veda olamazdı, böylece bir aptal düşünceye varmış olamazdı! Ellerimi yüzümden çektim ve omzumun üzerinden elini omzuma koyan Harry'e baktım. Kızarmış gözlerimi görünce bir an için şaşırdığını gördüm. 

Connor, "Niall, sanırım adrese eriştim," diyerek içeri hızlıca daldı. Beni gördüğü anda yerinde durdu, kaşlarını çattı ve "Burada ne oluyor?" dedi. Bir anda yavaş çekime alınan görüntüye merak salmıştı.

Oturduğum sandalyeden kalktım; sandalyeyi geriye iteledim; koltuğa doğru omuzlarımı düşürmüş bir şekilde ilerledim. Gözlerimin önüne gelen görüntüler beni rahatsız etmişti. Miles'ın onun beline doladığı elleri kırmak için fazlaca güdülenmiş hissediyordum. Ellerimi yumruk yaptım; parmaklarım avuçlarıma sert bir baskı yapıyordu. Öfke şakaklarıma kadar tırmandı. Connor'ın hala bir cevap beklediği barizdi ama konuşacak havada değildim. Kendimi sarsılmış bir şekilde koltuğa bıraktım. En azından sağlıklıydı. 


Connor kendini duyurmak istercesine sesini yükseltti, "Videoda ne vardı?"


"Colin'di. Her şeyden vazgeçmiş, bu yüzden gitmiş," dedi Harry. Sesi en az benim kadar şaşkın çıkmıştı. Connor kaşlarını çattı, "Ne demek vazgeçmiş?" diye sordu. Olan biteni seslice duymak canımı yakmıştı. Bir çok şey yaşanmıştı, bir çok şeyi göze almıştım. Başımı olumsuz anlamda sallayarak elimi saçlarıma geçirdim. Sevgim ona inanç vermemiş miydi? Hayal kırıklığını derinden hissediyordum; tüm cam parçaları etrafa saçılmıştı. Her kelime, her bakış, her sözün derinde yatan anlamı kör bıçak olmuş ve kalbime saplanmıştı.


"O böyle düşünmüyordu," dedim parmağımla oynayarak, "O, o konu açılana kadar böyle düşünmüyordu. Karar vermiştik, bir arada kalacaktık."


"Yine beni mi suçlayacaksın? Videoyu gördün; ikiniz için kararını vermiş!" diyerek sesini yükseltti. Yerdeki bakışlarımı yavaşça Harry'e doğru kaldırdım. Beni sevmediğini söyleseydi, her şey daha kolay olabilirdi; o zaman ona inanmamak için bir nedenim olabilirdi. Dün gece her şeyiyle saf bir geceydi. Bir veda olamayacak kadar masumdu, güzeldi. Hayır, hayır... Tüm bunları inkar ediyorum, Colin'im bunu yapmaz. Sevgimizin bu kadar basit olmadığını biliyorum. 

Mutlu Yıllar (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin