Bölüm Yirmi Yedi

116 6 0
                                    

Rüzgar sadece bizim etrafımızda esiyordu. Güneş sadece bizim bulunduğumuz alandan saklanıyordu. Hava sadece bizim bulunduğumuz alanda soğuk ve karanlıktı.

 Birbirimizi sonuna kadar seven iki insandık biz. Birbirini seven ama birbirinden uzaklaşan... O, bana adım attığında ben uzaklaşıyordum. Ben adım atmayı istediğimde  o adım atmamı engelleyecek bir şey yapıyordu. O, okuduğunuz hikayelerdeki, izlediğiniz filmlerdeki kötü çocuk değildi. O her şeye gülen, yemeklere aşık, kimseyi kıramayan bir insandı. En azından üç yıl önce böyleydi. Şimdi ise onu anlamakta güçlük çekiyordum. Neden onu dövmüştü? Neden böyle davranma gereği duymuştu?

"Hadi Niall, söyle ona neden beni dövdüğünü.." dedi. Miles yerdeydi. Niall'ın iki eli Miles'ın yakasındaydı. Onu böyle görmeye alışık değildim. Beni kıskanırdı, bu kadar kızacak raddeye gelirdi ama en fazla üzerine yürürdü, asla dövmezdi. Niall'ın acımadan birisine tekme attığını gördüğüme göre artık ölebilirdim. Miles ona ne yaptı ki bu kadar sinirlenmişti? Yoksa sahiden değişmiş miydi?

Connor, fırsatı yakalamışken Niall'ı kollarından kavrayıp geri çekti. Niall bir an afallasa da sinirlenip  "Bırak beni" demesi çok uzun da sürmemişti.  Miles, dudağındaki  kanı elinin tersi ile silip, elleri ile yerden destek alarak ayağa kalktı. Kambur duruyordu. Sanki ayakta durmaya mecali yoktu. Hemen Miles'in yanına gidip, koluna girdim. Bunlar dolaylı yoldan olsa bile benim de hatamdı. Bu yüzden kendimi suçlu hissediyordum

"İyi misin?" dedim ona endişe ile bakarken.

"Önemi yok." dedi güçlükle. Bir eli ile karnını tutuyordu.

"Nasıl yok? Berbat haldesin!" dediğimde kolunu omzuma atıp, benden destek aldı. Niall'a göre karşı tarafa geçmiş gibiydim. Bunu anlayabiliyordum çünkü bakışları oldukça sert ve keskindi. Bakışları bedenimi delip geçiyordu. Bu beni oldukça geriyordu. Ama şu an önemli olan bu değildi. Miles gülümseyerek bana baktı. 

"Beni önemsemen oldukça hoş. Sen iyi bir arkadaşsın. Bazılarının tam aksine" diyerek Niall'a baktı.  Connor ise sadece Niall'ı tutmakla uğraşıyordu. Niall'a bakamıyordum. Değişik bir şekilde Miles'in tarafına geçtiğim için çekiniyordum. Miles'a nazikçe gülümsedim.

"Sorun olmazsa senden bir şey isteyeceğim?" dedi ve muzipçe güldü. Çok ciddiyim bu gülüş MUZİPÇEYDİ.

"Sorun olmaz. İsteyebilirsin" dedim.

"Bu haldeyken eve nasıl giderim bilmiyorum. Eve gitmemde yardımcı olur musun?" dedi masumca.  Gözlerim, gözleriyle buluştu. Burnu kanıyordu. Nasıl hayır diyebilirdim ki? 

Yinede değişik hissediyordum. Onun benim hakkımdaki düşüncelerinden korkuyordum. Ama doğru olan bu idi.  Ona yardım etmeliydim.

Tam ağzımı açacağım sırada, Miles'ın suratına inen yumrukla birlikte Miles'ın yere düşmesi bir oldu. Omzumdan destek aldığı için sendelemiştim. 

"Bir daha ağzını açarsan, o ağzını bir daha konuşamayacağın hale getirim." Niall burnundan soluyordu. Miles ise acıyla inliyordu. Artık gülmüyordu. Zaten şu saatten sonra gülmeye devam etseydi, beyninde hasar oluşmuş olacağını  düşünebilirdim. Miles, bir an sinirle bakışlarını Niall'a kaldırdığında ona karşılık vereceğini düşünmüştüm. Ama yanılmıştım. Yüz hatları bir anda sinirin verdiği etkiyle gerilese de kendine engel olup, tekrar sakinleşmişti.

Mutlu Yıllar (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin