Bölüm Kırk Bir

106 5 0
                                    

Akrilik kokusu burnumu sızlatıyordu. Koku baş döndürücü cinstendi, bunun yanı sıra yaşadığım şokla karnıma sancılar girmişti. Ne yapacağım konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Yapabildiğim tek şey telaşla telefonu yerine bırakmak ve elimi saçlarıma geçirmek olmuştu. Kalbim sıkışmaya başlarken o geceyi düşündüm. Niall ile güzel bir konuşma yaparken pencereden dışarıya baktığımda birisi beni izliyordu. Skyler kadar yapılı birisiydi. Aşağıya indiğimde onu pencerenin önünde görmüştüm. Tek ışık arkasından vuran sokak lambasının ışığıydı, yüzü görünmüyordu. Ayırt edebildiğim tek şey kahverengi ceketiydi. Bu rengi ayırt edebilmiştim. Şimdi ise elimde bir mesaj ve kahverengi bir ceket vardı. Beni takip eden kişinin Andrew olduğundan şüphelenebilirdim, ama Skyler'dan şüphelenmezdim. Sonuçta beş yıldır İtalya'da ailesiyle olması gerekiyordu, yoksa değil miydi?

Ne zaman bir şeye güvensem, o şey beni yanıltmak için elinden geleni yapıyordu. Her zamanki gibi. Belki de bu duruma şaşırmamam gerekiyordu, fakat ne var ki hislerime engel olamıyordum. Skyler'ı çok fazla tanıdığım söylenmezdi ve kesinlikle bir suçlu olmak için çok iyi bir adaydı, ama o bunu yapacak insan değildi. Beş yıldır İtalya'da olduğunu sanıyordum, bundan öncesi ise diyaloğumuz pek olmamıştı, bunların hepsinin farkındaydım. Benden nefret etmesi için ne bir neden vardı, ne de bunu yapmaması için bir neden vardı. Tek bildiğim bir şey vardı; O da, Skyler bunu yapacak kadar soğuk kanlı bir insan olmadığıydı. Belki de yanlış anlamıştım. Bu sıralarda her şeyi üzerime alınmam zor değildi. Çünkü tüm dünya etrafımda döndüğüne dair bir hisse kapılmama neden olan bir çok şey yaşamıştım. Dünya'nın merkezi değildim. Dışarıda bir yerlerde bir sürü hayat vardı, tüm bu olanlar koca birer rastlantıydı.

Evet, böyle düşünmeliydim. Tesadüf.

Başımı yukarıya kaldırdığım anda kapının eşiğinde Skyler'ı görünce irkildim. Korku filmlerindeki gibi olmuştu. Başta kapının eşiğinde kimse yoktu, sonra birden belirmişti. Kalbim öylesine hızlı atmaya başlamıştı ki sesini net bir şekilde duyabiliyordum. Skyler, neden burada olduğumu anlamlandırmaya çalışarak içeri doğru bir adım attı ve "Senin burada ne işin var?" dedi. Sesindeki kızgınlık tüylerimi ürpertmişti. Bize geldiği günün aksine oldukça farklı görünüyordu. Ellerine bordo rengi boya bulaşmıştı, silmeye çalıştığı ama başarılı olmadığı elinin ıslaklığından belli oluyordu. Üzerinde siyah, uzun kollu bir tişört ile gri bir kot pantolon vardı. Elmacık kemiğinin hemen üzerinde bir doğru şeklinde beyaz bir boya varken oldukça karizmatik görünüyordu. Tabi ki, bunlar dikkat etmem gereken en son detaylardı. Dikkat etmem gereken asıl detay, neden bu kadar kızdığıydı.

"Ben.. ben, sadece burada olup olmadığına bakmıştım," dedim çekingen ve bir o kadar gergin bir tavırla. Skyler bundan hoşlanmamış gibi öfkeyle soludu ve üzerime doğru hızlı adımlarla yürüdü. "Burada olmadığımı gördüğüne göre neden buradasın? Odama benim iznim olmadan kimse giremez, bunu bilmiyor musun?" dedi ve hemen sonra kolumu kavradığı gibi beni dışarıya çekiştirmeye başladı. Başta korkudan bir şey diyememiştim, ama sonra kolumu hızla çektim ve "Sadece resimi merak etmiştim, neden bu kadar tepki veriyorsun?" dedim. Odasının kapısının tam önünde duruyordum, henüz odasından çıkmamıştım.

Dolgun dudağı dişlerinin üzerinde gerildi, başta köpek dişleri sonra tüm dişleri göründü. İnci gibi beyaz düzgün dişleri alay edercesine bana bakıyordu. Elini çenesinde gezdirirken "Neden odamda resim yapıyorum sanıyorsun. Çık odamdan," dedi sakin bir şekilde.

"Sakladığın bir şey mi var?" dedim haddimi aşarak. Şu ana kadar demek istediğim şeyi anlamış olması gerekiyordu. Öte yandan ona gelen mesajı okuduğumu bilmiyordu. Aniden parlayan öfkesi ödümü koparmıştı ama, yine de yanılmayı umarak sorumu sormuştum.

Mutlu Yıllar (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin