-Bölüm Yirmi-

144 8 0
                                    

Rüzgarın uğultusu kulaklarımı doldurmuştu. Her bastığım yer içeriye doğru çöküyor, yerin en akışkan kısmına dökülüyordu. Kuşlar tüm neşesi ile ötmeye devam ederken gökyüzündeki kara bulutlar kendince neşeliydi. Dünya yine alışkanlığına devam etti, yapraklar yine rüzgarda savruldu. Etrafımdaki fısıltılar beni küçülttükçe küçülttü. Bağırdı bir tanesi. Dön, dedi. Dön ve sorgula. Hayır, dönme, dedi diğeri. Eğer dönersen ona kolay yolu bahşedersin. Tek bir kelime etmeden yürüdüm.

Sevdiğini ebediyen kaybetmekten daha kötü ne olabilirdi diye düşünürdüm çoğu geceler. Cevabımı şimdi almıştım. Onun ölmesinden daha kötü bir şey vardı ve o da; onun için benim ölmemdi. Çökmüş yüzünde bana dair hiç bir şey görememiştim. Tek bir ışıltı bile yanmamıştı benim için. Soğuk, donuk, suskun... Ciğerlerim yanıyordu adeta. Ellerimin arasından kaydığı ilk günkü gibi hissediyordum.

"Aylarca burada değildi," dedim. Niall'ın yüzünü sırtımda hissediyordum. Gözleri hala benim üzerimde gibiydi. Amansızca ve sakınmaksızın. 

"Onu çok seviyorsun,"dedi Connor. Connor göründüğü insanın tam tersiydi. Sergilediği imajdan çok farklı şeyler içinde barınıyordu. Hayatı kimi zaman tiye alsa dahi kimimizden daha düşünceliydi aslında. Onun bu yönünü görmek bir hayli güçtü. Öylesine bir duvar örüyordu ki sizin onun ne kadar rahat olduğunu düşünmenize neden oluyordu. Bana karşı farklı davrandığını bundan bir yıl önce fark etmiştim. O zamanlar da bu zamanki gibi kendimi iyi hissetmiyordum. Niall'ın yokluğunun bende yarattığı derin yaranın daha taze olduğu zamanlardı. Beni sokak basketbol maçına çağırmıştı. Sokak basketbolu ve bir sürü bir birinden serseri tiplerin arasında olmak benim gibi bir kız için normal bir durum değildi. En azından hobilerim arasında yer almıyordu. Ne olursa olsun o basketbol maçına gitmiştim. Merdiven basamaklarında tanımadığım insanların arasına oturmuş ve onların cana yakın arkadaşlıklarına şahit olmuştum. Connor onların yanına geldiğinde adeta yüzüne bir maske indirmişti. Küçük sahanın köşesindeki alımlı kıza göz kırpmış ve topu eline almıştı. Maçın ilk yarısında kızın yanına gittiğini ve eline bir şey yazmıştı. Yüzünde fark edilir bir çapkınlık vardı. Daha sonra gözleri bana ilişince bakışlarımı kaçırdım. Onu izlediğimi görmesini istememiştim. Yanıma geldiği vakit benimle dalga geçer sansam da o böyle yapmadı. "Arkadaş edinirsin sanmıştım. Kibirli olduğunu bilmiyordum," dedi gülerek. "Ayrım yapmayacağımı biliyorsun. Sadece yeni bir ortama girdiğimde oraya hemen adapte olamıyorum."

"Sorun yok," dedi. "Senin sorunun var. Yüzünden düşen bin parça." Kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti. Omuz silktim ve aynı şeyler olduğundan bahsettim. Sadece bir kaç kelime bir şeyler demişti ve bu beni hayata bağlamıştı. Benim gibi ol; hayatı tiye al.

Ona yalan söylemem mümkün değildi. En azından bir insan kendini kandıramazdı. Zaten asıl gerçeğin acı yanı da buydu. Beni aylardır görmeyen birisine karşı içimde bitmek bilmeyen sevgi besliyordum. Boğucuydu. Nefret etmek ne kadar kolay olurdu. Onu sevmemek, ona karşı amansız bir kin beslemek ne de kolaydı... Öldüğünde hissettiğim acı şimdi bağrımın tam ortasına oturmuştu ve ben onu hala seviyordum. Affedilmesi mümkün olmayan bir histi bu. Gözlerimi fütursuzca kaçırdım, "Evet."

 Yüzüne bakamıyordum. Bana acıyacak veya beni kınayacak diye korktum. Her kötü anımda beni çekip çıkaran bir insandı o. Nasıl onun hakkına böyle düşünmeye devam ettiğimden bahsedeceğine yüzde yüz emindim. 

"Ona güveniyor musun?"

"Anlamadım, ne demek istiyorsun?"

Gözlerini gözlerimin içine kitledi ve "Ona güveniyor musun? Gerçekten başka bir nedeni olabileceğini düşünüyor musun?"

Mutlu Yıllar (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin