-Bölüm Dört-

129 8 0
                                    

Kendimi belli bir arayışın sonunda gibi hissetmiştim. Sanki yıllarca asıl emelimi arayıp durmuştum ve sonunda ulaşmıştım; içimde bunun verdiği bir kıpırtı vardı. Nefes kesiciydi. Enfesti. Rüzgar saçlarımı dalgalandırırken arkama baktım. Siyah Range Rover iki ağacın arasında duruyordu. İki sarı çam yüzüme haylazca sırıtırken kollarını arabaya doğru eğiyordu. Burayı nasıl fark etmedim, diye sordum kendi kendime.
Bakışlarımı tekrar önüme çevirdim. Sürprizin olduğu yere yukarıdan bakıyordum. Biraz daha yukarıda olsaydım, kelimenin tam anlamıyla kuş bakışı bir görüntü yakalamış olacaktım. Okyanustan karaya doğru esen rüzgar öyle mayhoştu ki yüzümde istemsiz bir tebessüm oluşmuştu. Arkamdaki sonu olmayan ürkütücü geride bırakmıştım. Güneş bulutların arkasında güçsüz hüzmelerini etrafa yayarken burada olduğunu haykırıyordu; kırmızı, mor, turuncu ve sarı renkler onun çığlık cümbüşüne aitti. Bulutların onu saklamasına öfkelenmiş olacak bulduğu her boşluktan hüzmesini indiriyordu. Karşımda görkemli gün batımı eşliğinde bir de kumsal duruyordu. Su yavaş yavaş, kayarak geri çekildi ve üzerinde oluşan su kütlesini ileri attı. İleri atılan su kütlesi baloncuklar oluşturarak kumlara çarpınca etrafta yayıldı ve kumun yüzeyini parlattı. Gün ışığı bu parlaklıktan yansıyordu. Bakışlarımı geriye doğru kaydırdığımda ise nereye baksam şaşırmıştım. Kendimi bir birini takip eden bu güzel görüntünün başına götürdüm.

Yan tarafımda bulunan merdivenin son basamağının, karışılıklı yönlerinde birer meşale vardı. Başlangıcı yapan iki meşale ardından, sırayla karşılıklı şerit şeklinde mumlar döşenmişti. Mumlar bir kaç metre sonra iki kişinin de rahatlıkla sığabileceği bir daire yörüngesinde yol izlemişti. Mumların oluşturduğu yol dışında kalan kısımlar kırmızı gül yapraklarıyla çevrelenmişti. Bu gül yapraklarının arasında aralıklarla yerleştirilmiş minik mumlarda vardı. Mumların minik alevleri rüzgar yönünde boynunu bükmüşlerdi; kimileri ise çoktan yok olmuştu.


Kıyıya çarpan dalga seslerine martıların sesi eşlik ediyordu. Beyazlı grili kanatlarını iki yana açmış özgürlüğe uçuyorlardı. Niall'a döndüm ve hızlı bir şekilde ona sarıldım. "Gözlerime inanamıyorum," dedim şaşkınlıkla. "Sen harikasın."


"Sen harikasın," diyerek tekrarladım. Sesimde neşe vardı, heyecan vardı, şaşkınlık vardı. Öyle sıkı sarılmıştım ki basit bir şekilde sarılsam mutluluğumu yansıtamayacak gibi hissetmiştim. Hazırladığı sürpriz gerçekten ruhumu okşamıştı. 

"Aşkım," dedi zar zor. "Mutlu olman beni de mutlu ediyor ama sence de boynumu fazla sıkmıyor musun?" Sesinde bir hırıltı oluşmuştu. Sanki nefes almakta zorlanıyordu. 


"Umurumda değil sen...," derken bir anda ne dediğini fark etmemle sustum. Hemen geri çekildim ve elimden geldiğince masum bir şekilde gülümsedim "Ben üzgünüm...," dedim yarı telaşlanmış bir şekilde. "Ne kadar sıkı sarıldığımı fark etmemişim." 



Yüzünde bir şey olmamış gülümsemesi yerleşmişti. Gözlerine dikkatli baktığımda içeride yatan anlamlar karşısında şaşırmadan edememiştim. Beni her geçen gün şaşırtıyor ve kendine bağlıyordu. "Özür dilemeni gerektirecek bir şey yok. Bana istediğin gibi sarılabilirsin" dedi ve ensesini ovaladı. Saniyeler öncesine kadar ettiği sitemden sıkıntı duymuş gibi bir hali vardı. Sarılmayı deli gibi istiyor bir hali vardı. Suçu kendinde bilmiş ve öylece gözlerini gözlerimde birleştirmişti. İçimde oluşan haylazca gülümsemeyle ciddiyetimi korumaya çalıştım. Öyle mi?

"Gerçekten sorun değil mi?" diye sordum. Sesim umduğumdan daha masumane çıkmıştı. 

"Tabi ki," dedi sakin bir ifadeyle. Beni başıyla son derece anlayışlı bir şekilde onayladı. Sempatikliği ile tüm doğayı diz çöktürmüştü. Sırıtmaya başlamıştım. Bir şeyler planlamış ve her şey planımın çerçevesinde gelişmiş gibi zaferle sırıttım. Rahat gülümsemesini bozup gergin bir ifadeyle bana bakmaya başladı. Tam da düşündüğün gibi  sevgilim. Kollarımı ondan ayırdığım bedenini her zamankinden daha sıkı bir şekilde doladım. İçimden kahkaha atmak gelmişti; gülmek ve bir daha susmamak. Kollarımı ona dolarken başımı geriye yatırmak, kahkahalara boğulurken serin rüzgarın yüzüme çarpmasını da istemiştim.

Gülmeye başladım, hiç olmadığım kadar gülmeye ve onun ne kadar harika olduğunu sayıklamaya. Çocuksuydu, masumca idi, gerçekti. Onun yanındayken baş belası olmayı seviyordum. Onun sınırlarını zorlamak, bana kızamıyor oluşunu izlemek bir başkaydı. Kızmaması içindeki değeri yansıtıyordu.

Mutlu Yıllar (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin