-Bölüm On Üç-

108 8 0
                                    

Buz gibi ellerim sırtında gezindi. İçimi saran korku dehşete dönüşmüştü. Ataklar halinde nefes aldığını görmek hatta bunu hissetmek canımı yakıyordu. Sanki benden tüm parçalarımı alıyorlardı. Cennet kuşu solmuştu. Turuncu, mavi, sarı renkleri solmuş, büklüm büklüm olmuştu. Kupkuru ve sert; renksiz ve nefessiz; neşesiz ve sevgisiz. Gözlerindeki solukluğu görünce kızgınlıkla hiddetlenmek istemiştim. Hiddetle etrafı dağıtmak ve bana öyle bakmaması için bağırmak o kadar çok istiyordum ki yer yerinden oynayabilirdi. Korkarak elimi yarasının üzerine bastırdım. Göz kapaklarını sıkı mı sıkı bir şekilde kapattı ve nefesini tuttu. Bedeninin titrediğini hissettim. Acıdan titremişti. Göz pınarlarımdan akan beis elime bulanan kandan daha az can yakıcıydı. Elimi belli belirsiz sıktı. 


Gözlerimin önüne iki yıl öncesi gelmişti. Maun ağacından yapılmış sandalyelere oturmuştuk. Elinde klasik bir gitar vardı. Ses tahtası ladin, arka ve kenarları meranti, klavye-tuşe gül ağacındandı. Baş parmağını tellerin üzerinde gezdirdi ve notaların en püsürsüz haliyle gözlerimin içine bakarak şarkıyı söylemeye başladı. Peşinden benim takip etmemi istemişti fakat utanmıştım. Sesinin karşısında şarkının akışını bozmak çok utanç verici olacak diye düşünmüştüm. Yine de onun için şarkıyı söylemeye başladım. Arada çatallanan sesimi umursamamıştı o gün. Sadece sözleri öğrenmemi ve anlamamı istemişti çünkü sözlerde beni buluyordu. Bakışları hala hatırımdaydı. Cesaret vericiydi, öz güven lütfeden türdendi. Şimdi aynı gözlerin farklı bakıyor olması yüreğimi burkmuştu. Cevabımı bekliyordu beklentili gözlerle. 

"Bir havlu almalıyım. Eğer kanaman bir az olsun engellenmezse...," derken sözlerimi elime kapanan eli böldü. Nefesi kesik kesikti. Ataklar halinde ağzına dolan acıyla kıvranıyordu. Başımı olumlu anlamda salladım. Elimin tersi ile yanağıma boncuk boncuk düşen göz yaşını sildim. Kavruluyordu içim kor bir ateşte. Ciğerlerim çöl güneşine hapsolmuştu. Hava kürenin içinde olmanın verdiği dehşet bile beni etkilemişti, Dünya küçülmüştü adeta.


Kollarımı güçsüzleşmiş bedeninden çektim. Kanı yere damla damla damlamak yerine süzülüyordu. Bacaklarım düşünme işlevini dahi boş verip harekete geçti. Zemin sarsılıyor, dalgalanıyordu. Avizeler çift bir görünüme kavuşmuş ve yere doğru kaymıştı.  Nefes alış verişim kulağımda çarpa çarpa yankılanırken kendimi banyoda buldum. Elime ilk geçen beyazca bir havluyu aldığım gibi aşağı indim. Tampon yapmam gerekiyordu. .Dönüş benim için daha kolay olmuştu. Bir amaç içerisinde olmak beni hedefimden şaşırtmıyordu. Hemen önünde diz çöktüm ve beline havluyu sardım. Havlunun iki ucundan tuttum ve sıkı bir şekilde düğüm attım. Boğazından boğuk ve acılı bir inilti çıktı. Canının yanışı kendime kızmama neden olmuştu. Kanı havluya sıcak kanlı bir şekilde sarıldı. Öyle yayılmıştı ki al rengini görmemek imkansızdı. Karın boşluğuna denk gelmişti lakin kan kaybediyordu. Şarkı söyleyemezdim, ölebilirdi. Onun ölmesine katlanamazdım. Tanrım! Ben yaşayamazdım.

Senin naçizane bedenine acıdan kıvranmak yakışmıyordu. Ellerim zangır zangır titrerken onu sıcaklığınla tutamıyor olman sana yaraşır değildi. Hangi mahlukat sana kıymıştı? Hangi canavar senin son nefesini benim kollarımda vermeni istemişti? Hangi, hangi... Kafayı yememek çok zor. Evden dışarı çıkmam o mahlukatı görmem gerekiyordu, bedenimi siper etmem gerekiyordu. Hayır! Hiç bir şey yapamazdım. Korkak veya aciz değildim; ihtiyacım olan bu değildi. Ambulansı aramalıydım. Yeterince vakit kaybediyordum.


Ağzını araladı Niall. Sanki bir şey demek istiyor gibiydi. Şarkıyı anımsayarak başımı olumsuz anlamda salladım. Hayır, dedim. Hayır, olmaz. 

"Sözümü tutamadığım için,"  dedi yarım bir cümleyle. Sesi gelişigüzel durdurulan müzik gibi  yarıda kesilmişti. Kesik kesik nefes alıp veriyor oluşu konuşmasını olumsuz etkiliyordu.  Aynı kelimelerden tekrar cümleye başlıyor lakin nefesi yine yetmiyordu. Defalarca denedi, denedi ama yine de olması. En sonunda, "Sözümü tutamadığım için üzgünüm," dedi. Nefesini uzun uzun dışarıya bıraktı. Konuşmak onu bedenen yormuştu. Burnum sızladı. Tüm kemiklerim acıyla kasılıp sarsıldı. Başıma giren o buğulu ağrı duman gibiydi.

Mutlu Yıllar (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin