-16-
Nefessiz kalmak... Bir astım hastasının başına gelebilecek en kötü şey olsa gerek. Gördüklerimin bende yarattığı etki, beynimin ciğerlerimle bağlantısını kesmiş, beni nefessiz bırakmıştı. Bu astımımı zirveye çıkarmıştı çıkarmasına ama hala tepkisizce karşımdakileri izliyordum. Sevgilim ve eski sevgilisi...
Nasıl ona dokunmasına izin vermişti? Hala onu mu seviyordu yoksa? Yanında ben olduğum halde bunu nasıl yapabilirdi ki? Hayır, bu kıskançlık değildi. Bu hayal kırıklığıydı. Aldatmaya bile uyabilirdi. Sevgilisi olduğu halde başka bir kızın ona arkadaşça olmayan duygularla dokunmasına izin vermesi? Bu güvensizliğin tohumlarını atabilecek bir olaydı.
Nihayet bedenim solunumsuzluğa tepki verdi. Titreyen dizlerimi ayakta tutmak için zorlanıyordum. Derince nefes almaya çalışıyordum ama yetmiyordu. Acı çeken bir hayvan gibi ses çıkarıyordum. Telefonumu daha fazla tutamadım, ellerimden kayıp gitti. Acı çekiyordum, gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Telefonumun akıbetini yaşayacağımı düşündüğüm an güçlü kollar beni sardı.
"Hazel! Derin nefes al! Buradayım sevgilim."
Derince nefes almaya çalışıyordum ama yetmiyordu.
"İçeri git Melis! Günay'a çantasını sor, astım ilacı olmalı içinde. Çabuk ol!"
Melis'ten gelecek yardım yerine burada nefessiz kalıp ölmeyi yeğlerdim. Ama şu an, bunları sıralayabilecek durumda değildim. Konuşabilecek kadar nefes alamıyordum.
Poyraz benim ellerimden büyük elleriyle yanaklarımı siliyordu. Sildiği yerleri öpüyor, nefes al diye bağırmaya devam ediyordu. Dünya benim için tamamen kararmadan önce astım ilacım dudaklarım arasındaki yerini almıştı.
Nefes alış verişim yavaşça düzene girerken Poyraz'ın yardımıyla kenara çekilen sandalyeye oturdum. Şükürler olsun ki olduğumuz mekanın bahçesi yoktu ve yaşadığım bu küçük kriz ben, Poyraz, Günay, birkaç garson ve ne yazık ki Melis'in arasında kalmıştı. Poyraz yanıma çöküp sıkıca ellerimi tuttu.
"İyi misin sevgilim?"
Kafamı salladım. Günay elindeki suyu bana uzattı. Melis'in olduğu tarafa bakmıyordum, onun hala burada olması saçmaydı. Neden gitmiyordu?
"Ödümü koparttın be kızım, ne oldu da krizin tuttu?"
Günay'a cevap verebileceğimi sanmıyordum. Elimi Poyraz'ın ellerinden kurtardım. Elimi Günay'a uzatıp ayaklandım. Poyraz'ın şaşkınca bana baktığını hissedebiliyordum. "Ben eve gitsem iyi olacak, bırakır mısın beni eve Günay?"
Günay bir bana bir de Poyraz'a baktı. Sonra ise Melis'e ters bir bakış attı. Melis bir adım geriledi. "Geçmiş olsun Hazel, ben gitsem iyi olur. İyi geceler."
Sinirle Melis'e döndüm. Günay elimi sıkıca tutuyordu. Parmağımı havaya kaldırıp Melis'e doğrulttum. "Sakın... Sakın adımı ağzına alma!"
Çantasını sıkıca kavradı. Yüzünde en ufak bir mahcubiyet kırıntısı yoktu. Sadece üzgün görünüyordu. Görünmeye çalışıyordu ya da, emin değilim. Tam ağzını açtığı sırada Günay ona döndü. "Eve git Melis."
Melis kafasıyla onaylayıp uzaklaştı. Topuklularının çıkardığı ses kulaklarımı tırmalıyordu. Tam gitmek için hareketleneceğim sırada Poyraz'ın elini kolumda hissettim. Günay elimi bırakıp bana uyarıcı bir bakış attı.
"Aranızdaki sorunu en geç on dakikaya halletmiş olun. Sizi bekliyoruz içerde."
Günay içeri giderken arkasından bakıyordum. Poyraz'ı ve kolumdaki elini hala yok sayıyordum. Ama aynı şey onun için geçerli değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen de Gitme
Teen Fiction"Hayır, anlamıyorsun. Ben hep birilerinin arkasından koştum. Herkes beni terk etti. Onlar giderken ben onları durduramadım. Çabaladım ama başaramadım. Yeni bir başarısızlığa kendimi bırakamam. Sende gitme." Kafasını salladı. Gözlerini dalgalı denize...