-19-
Aşk gelip geçici bir şey miydi? Gidişi bu kadar kolay mıydı gerçekten? Bu aşkı basitleştirmez miydi?
Yetkin'i ilk kez gördüğümde şuursuzca okulun bahçesinde dolanıyordum. Şu anki halimden daha zayıftım. İnsanlar bana bakınca blumia olduğumu sanıyordu ama değildim işte. Küçükken yaşadığım bir travma diye düşünüyorum, beni yemekten uzaklaştırdı. Etrafımdaki insanlar yemek için ölüp biterken ben kaçış yollarını arıyordum. Bu yüzden küçük, cansız bir bedenim vardı. Ezgi ve Burcu'nun dışında insanların gizli alay kaynağıydım. Öğretmenlerimle aramız iyiydi ama öğrencilerle aramız vasattı işte.
Ezgi ve Burcu'nun bilgi yarışmasına katıldığı gün okulda tektim. Topluluk karşısında konuşabilecek ya da soruları cevaplayabilecek özgüvene sahip değildim. Genelde onlar yarışmalara giderken seyirci olarak peşlerine takılırdım. Ama edebiyat notumun dörtten üçe düşmesi beni yarışmadan uzak tutmaya yeterdi. Edebiyat hocam böyle ceza veriyordu işte.
Kantinden su alıp çıktığımda bakışları umursamamaya çalıştım. Acıyan, yargılayan bakışları sevmiyordum. Dışlanmış hissettim bir an. Soluğu sahanın bitişiğindeki bahçede aldım. Burası okulun ıssız yeriydi ve genelde öğrenciler okuldan kaçarken burayı kullanırdı. Şimdiki okulumda duvar üstünden atlayıp zıplamaya gerek yoktu, kapıdan rahatlıkla çıkabiliyorduk.
Daha bir ders öncesinde yağmur yağdığı için her yer ıslaktı. Tepedeki gri bulutlar kasvetli bir hava oluşturuyordu. Ruhum gibiydi hava. Karamsar. Biraz yalnız. Şu an evde olup yorganımın altına girmek istedim. Belki yanında da dram filmi... Bu iyi gelirdi.
Yağmurluğumu çıkarıp bankın üstüne serdim ve oturdum. Su şişesini açmaya çalıştım ama kapak dönmemekte ısrar ediyordu. Avcumun içinde büzülen şişeyi daha da zorladım. Kapak açıldığında sıkarak basınç yaptığım şişedeki su kucağıma sıçrayarak döküldü. Sinirle elimdeki şişeyi fırlattım. İyi ki etrafımda kimse yoktu.
Sinir gözlerimi doldururken ıslanan eteğime baktım. Neden bu kadar güçsüzdüm? Neden bir şişeyi bile açamıyordum? Etek giyiyor olmamı umursamadan bacaklarımı kendime çekip kollarımı etrafında sardım. Etekteki ıslaklık gömleğimi ıslattı ve soğuğu hissettim. Homurdanarak bacaklarımı indirdim. Sinirden gözümden yuvarlanan yaşlar düşme sesiyle kesildi. Hızla yaşları temizlerken kaçak duvarının oraya baktım. Gözlerimiz buluştuğunda içimde başlayan ateşi hissettim. Tenim buz gibiydi ama içimde ateş vardı. İki zıt şeyi aynı anda bir beden taşır mıydı?
Kaçak usulca yanıma geldi. Yüzündeki muzip sırıtışı, kısacık kesilmiş saçlarıyla afacan bir tipi vardı. Arkasından atlayıp gelen arkadaşlarını umursamadan yanıma ilerlemeye devam etti ve önümde durdu. Yüzündeki mükemmel gülümseme ile elini uzattı.
"Merhaba yalnız kız, ben Yetkin."
"Hazel"
Kısa bir cevaptı. Samimi ifadesine karşılık bende samimi bir şekilde gülümsedim. Bankın ıslak olmasını umursamadan yanıma oturdu. Bir an soğuk ve ıslak ile yüzü buruşsada ilk haline döndü.
"Hazel... Seni ilk defa gördüğüme inanamıyorum. Yeni mi geldin yoksa?"
Ismimi sanki kutsal bir şey söyler gibi söyledi. Içimde bir şeylerin hareketlendiğini hissettim. Kelebekler falan oynaşmıyordu ama midem sıtma geçirir gibi titriyordu. Zorlukla gülümsedim.
"Hayır, bu ikinci senem."
"Hangi sınıftasın?" ilgiyle sormuştu. Çok tatlı bir ifadesi vardı.
"C şubesindeyim, sen?"
"Sayısalsın yani... Bende F'deyim. Eşit ağırlık öğrencisi." Son cümlesiyle dudak büktü. Hafifçe kıkırdadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen de Gitme
Teen Fiction"Hayır, anlamıyorsun. Ben hep birilerinin arkasından koştum. Herkes beni terk etti. Onlar giderken ben onları durduramadım. Çabaladım ama başaramadım. Yeni bir başarısızlığa kendimi bırakamam. Sende gitme." Kafasını salladı. Gözlerini dalgalı denize...