-33-
"Bir fikre ihtiyacın olduğunda, biriyle konuşmak istediğinde ya da ne bileyim, Azra'yı ikna ettiğin an beni ara. Mesaj at. Tamam mı?"
Koray gülerek kafasını salladı.
"Tamam küçük, şimdi mesaj atıyorum, telefonunu eline alınca numarayı kaydedersin. Ve bana dediklerin senin içinde geçerli. Hadi arkadaşlarını daha bekletme ve onlara en cilalı özürünü sun. Anlaştık mı?"
Kafamı sallayıp son kez Koray'a sarıldım. Bugün benim için önemli bir insan daha kazanmıştım. Daha önce hiç sahip olmadığım abiye sahip olmak gibi hissettiriyordu Koray'ın arkadaşlığı. Teşekkür ettikten sonra arabasından inip restorana ilerledim.
Henüz kimse gelmediği için annemin yanına gittim. Benim her zaman oturduğum masa doluydu, istemeden de olsa içimi sinir kaplamıştı ama hemen bunu içimden attım. Pozitif olacaktım.
Annem beni görünce sevinçle ayaklandı. Sıkıca sarıldıktan sonra geri yerine otururken bende karşısına oturdum.
"Ezgi gelemeyeceğinizi söylemişti, tek mi geldin yoksa?"
Ezgi hemen arkamı toparlamıştı. Canım benim.
"Okuldan hemen sonra birkaç kişinin işi vardı. Iptal ettik ama şimdi konuştum hepsiyle, birazdan burada olurlar."
Annem kocaman gülümsedi.
"Çok sevindim canım benim. Osman'a söyleyelim de masayı ayarlasın. Içerde mi yersiniz dışarıda mı? Gerçi dışarısının içeriden pek farkı yok ya..."
Omuz silktim. "Benim köşemi kapmışlar, içerde yesek de olur. Ben şimdi derim Osman abiye..."
Annem masasından anahtarı alıp ayaklandı. "Hadi gel masa seçelim. Sonuçta arkadaşlarını ha evimizde ağırlamışız, ha burada. Çocuklarla da konuşalım hesap falan getirmesinler. Yeni garson çok şimdi, seni tanımıyorlardır."
Annem konuşurken bende ayaklandım. Annem kolunu etrafıma sarıp benimle yan yana odadan çıktı ve kapıyı kilitledi. Burası muhasebe odasıydı, annem kendi restoranında muhasebe işini yapıyordu genel olarak, o yüzden içeride evraklar ve kasa bulunuyordu. Bankayı sevmeyen biriydi de annem...
Restoran her zamanki gibi kalabalıktı ama yoğunluk bahçe kısmındaydı. Annem kışında oturulsun diye şu sürgülü camlardan taktırmıştı ve bu yüzden insanlar orayı daha çok tercih ediyordu.
Içerisi loş ışıklarla aydınlatıldığı için dışarısı kadar aydınlık değildi. Ama yine de burasının da ayrı bir havası vardı. Arkada çalan hafif fransız müziği sizi fransız restoranında hissettiriyordu. Kırmızı kadifeden koltukları, parke üzerinde parça parça ince halılar sıcak bir hava katıyordu. Içerisi klasik bir hava taşırken bahçe daha çok gençlerin ilgisini çekecek cinstendi. O yüzden her yaştan müşteriyi restorana çekiyorduk.
Restoranın ortasına yakın olan masayı seçtik. Masa altı kişi için küçük olduğundan Osman abi yanına bir masa daha çekti. Masa ortaya yakın olduğu için koltuk yerine şu kenarları olan koltuklardan koymuştuk etrafına. Iki kare masanın ortalarında suyun içinde yüzen renkli mumlar ve sahte nilüferlerden vardı.
Masalara servis açılırken gözüm kapıdaydı. Malum, telefonum yanımda değildi ve birde restoranın içinde kendimi aratmak istemiyordum.
Gözüm ilk olarak Ezgi'yi ve ardından ise onun beline kolunu sarmış Günay'ı seçti. Hemen arkalarında ise hayatı umursamayan bakışlar atan pandayı gördüm. Pardon, panda bendim. Henüz Anıl'a isim vermemiştim. Neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen de Gitme
Teen Fiction"Hayır, anlamıyorsun. Ben hep birilerinin arkasından koştum. Herkes beni terk etti. Onlar giderken ben onları durduramadım. Çabaladım ama başaramadım. Yeni bir başarısızlığa kendimi bırakamam. Sende gitme." Kafasını salladı. Gözlerini dalgalı denize...