Waking up to kiss you and nobody's there
The smell of your perfume still stuck in the air
It's hard
Yesterday I thought I saw your shadow running round
It's funny how things never change in this old town
So far from the starssss
Of mükemmel mükemmel mükemmel mükemmel mükemmel mükemmel mükemmeell
Deniz ek iş olarak LouisGirl'lük yapıyorsa ben de NiallGirl'lük yaparım olur diimi.....
Bölüm kısa ve saçma oldu, kaç haftadır yazamıyorum zaten...
Okullarınız nasıl demiycem çünkü okul kötüdür.
Bu bölüm hiç içime sinmedi ama olsundu, siz okuyundu.
Öptüm!
"İki saatte aşık mı olunur eşek?" Niall'ın dediğiyle gözlerimi ona yönlendirdim, gözü yoldaydı ama lafını arkada oturan Harry'ye atmıştı.
"Sen nereden bileceksin ki aşkı! Oldum işte!" Gözlerimi Harry'ye çevirip dediğine güldüm ama bir tarafım bu dediğine takılmıştı. Yıllardır seviyordu, en derininden, en güzelinden.
"Kes sesini Harry." Sert sesiyle konuştuktan sonra gözlerini çok kısa bir süreliğine bana çevirdi ve benim de ona bakmamla göz göze geldik.
"Sahi Neil, sen hiç aşık olmadın mı?"
Yıllardır.
En gerçeğinden.
Cevap vermedi. Harry'nin öylesine sormuş olduğu soruyu yanıtsız bırakıp arabayı kullanmaya devam etti. Buna sevinsem mi, üzülsem mi bilememiştim. Bir kızı sevdiğini söylememişti, buna sevinebilirdim ancak ben yanında olduğum için söylemediyse, ağlama sebebimi bulmuş olurdum.
"Olmadın mı Niall?" diye kısıkça mırıldandım, duymayacağından emindim. "Keşke olsan, bana olsan..."
Ve dediğim gibi, duymamıştı.
Hastaneye vardığımızda arabaya park alanında boş bir yer buldu ve düzgün bir şekilde park etti. Arabadan indik, hastaneye girdik ve Louis'nin odasına doğru yürümeye başladık. Üçümüzün de sesi çıkmıyordu. Ne düşüneceğimi bilemiyordum, kafam karışıktı.
Odaya girdiğimizde gözleri kapalı bir şekilde yatan Louis'yi ve geldiğimiz gibi toparlanan bir Cece'yi görmüştük. Cece biz odaya girdiğimiz anda oturduğu sandalyeden ayaklandı ve hızlıca gözlerini sildi. Ağlıyordu. Bir şey demeden yanına ilerledim, oturduğu sandalyenin yanındaki camın kenarında dokunulmamış bir kahvesi vardı. Elimi üzerine koyduğumda soğuk olduğunu fark ettim. İçmemişti.
Gözlerini bana çevirdiğinde gözlerinin etrafının kızardığını görmüştüm, gözleri de inanılmaz bir yeşile dönmüştü. Benden sonra arkamdaki Niall ve Harry'ye baktı. "Kantindeler..." diye mırıldandı sadece, ben de başımı arkaya çevirdiğimde Niall başını sallayarak Harry'nin koluna girdi ve odadan çıktı. Tekrar ona döndüm.
Göz yaşlarını tutamadan tekrar ağlamaya başladı, bunu kelimeler ile ifade edemiyordum. İçinde olduğu durum çok kötüydü ve ağlamasına hak veriyordum. Aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapatarak kollarımı omuzlarına sardım ve başımı omzuma yaslamasına izin verdim. Ben de onun yerinde olsaydım, muhtemelen onunla aynı tepkileri verirdim.
"Neden ağladığımı bile bilmiyorum," Burnunu çekerek devam etti. "Onu bu yatakta görmeye dayanamıyorum Zoe."
Başını geri çektiğinde ben de geri çekildim, o sandalyeye otururken ben de önünde eğilmiştim. "Geçen sene de okulda buna benzer bir şey olmuştu. Günlerce okula gelmemişti." Gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. "Günlerce uyuyamamıştım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Breath | n.h
FanfictionBilinmeyen Numara: Ben de kalbimin benimle dalga geçtiğini sanardım, ama emin ol ki Zoe Bilinmeyen Numara: En az kalbim kadar ciddiyim ♣ "Gözlerin gökyüzünün hangi tonu?" Ne kadar samimi birisi olmasa da sormadan edememiştim. Gözlerini merak ediyor...