"Yeter!" diye bağırdım ama hâlâ gülmeye devam ediyordum. Annemlerden sonra ilk defa bu kadar fazla gülmüştüm. Hatta ilk defa güldüğümü bile söyleyebilirdim. Louis, Harry, Liam; onlar cidden canayakın çocuklardı. Beni eve getiren gözlüklü şahıs için aynı şeyi söyleyemezdim, Niall nasıl böyle insanların arkadaşıydı anlayamıyordum.
Zayn'in arkadaşları olan bu dört çocukla beraber iki saatten fazla bir sürede çok iyi anlaşmıştım. Aslında erkeklerle aram pek iyi olmazdı, çünkü etrafımdakiler ergenin tekiydi.
Harry'nin pek de kıvırcık olmayan uzun saçları ve yeşil gözleri vardı. Louis de yine uzun saçlı ve mavi gözlü, Liam ise kısa saçlı ve kahverengi gözlüydü. Niall'ın daha önce dediğim gibi saçları sarıydı, diplerinde kahverengiler vardı. Gözlerinin mavi olduğunu görmüştüm ama dikkatli bakamamıştım. Ne kadar onlarla iyi anlaşsam da -Niall onlara dahil değil- hâlâ beş erkekle aynı evde tek kız olmaktan utanıyordum.
Zayn'in onlarla iyi anlaşmama ses çıkarmaması beni şaşırtmıştı, oysa ki kapıda Niall'a karşı tepki göstermiş gibiydi. Kesinlikle nedenini anlamamıştım. Ağabeyim kafa karıştırıcı birisiydi, senelerdir ben bile onu çözememiştim.
Ve yaklaşık yarım saattir yaptıkları tek şey eski anılarıyla beni güldürmekti. Aylardır yüzümde kas bile oynamazken bugün abartılacak kadar fazla gülmüştüm.
Ben hâlâ gülmeye devam ederken, telefonuma mesaj geldiğini belli eden ses cebimden geldi.
Telefonu ağabeyime çaktırmadan cebimden çıkardım ve mesaja tıkladım. Mesajı okuduktan sonra ağabeyimin görüp görmemesini umursamamış, şaşkınlıkla ekrana bakmıştım.
Bilinmeyen Numara: Gülüşünden öperim.
Tepki veremedim.
Çünkü; cümlenin güzelliğine mi, yoksa gülüşümü bilmesine mi tepki vereceğimi şaşırmıştım.
Kendime gelmem uzun sürecekti, sürmeliydi. Bu cümle... Bana daha önce kesinlikle hissetmediğim duyguları hissettirmişti.
Fazlasıyla garip duygular hissediyordum.
Biraz zaman sonra ağabeyimden sakınmak amacıyla kafamı ona çevirdim, bana bakması tehlikeydi. Bakmadığını görünce dördüne göz bile gezdirmeden hızlıca lavaboya koştum. Ağabeyimin bir şey demeyeceğini biliyordum, bu konuları -mecburen- iyi bilirdi. Şu anki koşuşturmamın nedenini de öyle anlamış olmalıydı.
Banyoya geldiğimde klozetin kapağını hızlıca kapatıp üzerine oturdum. Telefonun ekranını açtığımda karşıma yine o kafa karıştırıcı mesaj çıkmıştı. Şaşkınlığım hâlâ üzerimdeydi, parmaklarımı ekranda gezdirmem iki saniyemi almamıştı.
Zoe: Ne?
Mesajı yolladıktan sonra bir süre karşımdaki duvarı izledim. Yazdığım mesaj basit ve açıklama isteyici bir mesajdı. Ne tepki vereceğimi bilemeyeceğim gibi, ne yazacağımı da bilememiştim.
Bilinmeyen Numara: Gülüşün diyorum; Yangına kömür, kelebeğe ömür.
Kanım donmuştu. Diyecek hiçbir söz bulamıyordum, sadece ekrana boş bir şekilde bakıyordum.
Beni sevdiğini daha önce söylemişti, yani cümleleri bunu ifade etmişti ama bu kadar ciddi olabileceğini düşünmemiştim. Hatta ilk başlarda sadece hırsızlık olayı için mesaj atıp bittiğini düşünmüştüm ama sonrasında öyle olmadığını anlamıştım. Ama bu kadarı; cidden işi garipleştiriyordu.
Elimde telefon, aklımda mesajla beraber banyodan çıkıp aşağı indim. Fazla kalırsam ağabeyim şüphelenebilirdi. Tekrardan eski yerime oturduğumda ağabeyimin Liam ile konuştuğunu, Louis ile Harry'nin telefonda birbirlerine bir şeyler gösterip güldüklerini farkettim. Niall da yan tarafımda açık olan televizyona bakıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Breath | n.h
FanfictionBilinmeyen Numara: Ben de kalbimin benimle dalga geçtiğini sanardım, ama emin ol ki Zoe Bilinmeyen Numara: En az kalbim kadar ciddiyim ♣ "Gözlerin gökyüzünün hangi tonu?" Ne kadar samimi birisi olmasa da sormadan edememiştim. Gözlerini merak ediyor...