Yazamıyorum yahu çıldırcam dldçdşemdşemdşedmd
Bölümü okumadan yayımlıyorum, yanlışlarım varsa affolaa
Belki biraz moral verir Selinarat💕
Siz bu bölümü geçiş bölümü olarak kabul edin yavrular, seviliyorsunuz.
"Planımız şu ki..." Anlatmaya başladığımda Niall kafasını sallayarak her bir cümlemden sonra onay veriyor ve dikkatlice beni dinliyordu. Anlattığım planın yarısındayken gözlerimin Niall'ın sallanan başına takılınca birden gülmeye başladım ve bununla beraber tüm ciddiliğim bozulmuştu.
"Ne oldu şimdi?" diyerek gülümsediğinde ona yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdum.
"Çok tatlısın." Nereden aldığımı bilmediğim cesaretimle söylediğim cümleden sonra yanaklarımın kızardığına emindim. Hayatımda ilk defa bu anlamda bir erkeği seviyordum, ilk defa bir erkeğe karşı böyle duygular hissediyordum ve hoşlandığım erkeğin de beni sevdiğini bilmek kadar mükemmel bir duygu yoktu.
Yanakları benimkiyle kapışacak derecede kızardı ve gülümsemesi genişledi. Geri çekilmemle elini yanağına götürmüş ve donuk bakışlarıyla yüzüme odaklanmıştı.
"Planımızı anlatmaya devam ediyorum..." diye mırıldanırken gülümsemiştim, sonrasında da dediğim gibi anlatmaya devam ettim.
☁
"Merhaba, oturabilir miyim?" diyerek masanın başında dikildiğimde, açık kahve saçlara sahip olan olan kız kafasını kaldırdı ve gülümseyerek başını salladı. Gülümseyişiyle vücudum anında gevşerken önümdeki sandalyeyi çekip oturdum ve kafasını önüne çevirmiş olan kahve saçlı kıza geri döndüm. Bu masaya boşuna oturmamıştım.
"İngiliz Edebiyatı?" diyerek mırıldandığımda başını sallayarak gülümsedi, önünde bir yığın kitap vardı ve deli gibi ders çalıştığı kütüphanenin en uzak noktasından bile belli olurdu.
"Her dersi yapabiliyorum, ama bu ders olmuyor." diye sessizce yakındığında kütüphanede oluşumuz sebebiyle sessiz konuşmamıza güldüm.
"Aynısı Fizik ve Biyoloji için geçerli." Benimle beraber güldüğünde, kızın şimdiden çok tatlı birisi olduğu kanaatine varmıştım ve benim için 10 üzerinden 10 puan almıştı. Planıma devam edebilirdim.
"Zoe." diyerek elimi uzattığımda, "Rain." diyerek elini elimle kavuşturdu.
"Rain," Gözlerimi birkaç metre ötemizdeki masaya çevirdiğimde sırıtarak devam ettim. "Seni çok iyi İngiliz Edebiyatı çalıştıracak birisini tanıyorum." Gözleri bir anlığına parıldadı fakat hemen sonrasında kendimi toparlayarak konuştu. Derslerine çok önem verdiği belliydi ama bir o kadar da utangaç bir kıza benziyordu.
"Kimseye zahmet etmek istemem," dedi. "Söyleyeceğin kişiyi tanımadığıma da eminim. Seninle tanışalı beş dakika bile olmadı, senin iyi niyetinden bunu dediğini biliyorum ama başkası hiç tanımadığı bir kıza ders çalıştırmaz ki. Hele ki ders İngiliz Ede..."
"Delirdiniz mi siz?!"
Başımı aniden bağırışın çıktığı masaya, yani Niall ve Harry'nin olduğu masaya çevirmiştim. Sadece benim değil, kütüphanedeki bütün insanların gözü onlardaydı. Kimisi fısıltılar hâlinde kızarken kütüphane görevlisi ise kızgın bir şekilde uyarmıştı.
"İşte orada..." diyerek yarım yamalak gülümsedim. Hemen ardından Harry'nin gözleri bize çevrilmişti ve kütüphanede bağırdığı için değil de Rain'e rezil olduğu için çekinmiş, yaptığından pişmanlık duymuş gibiydi.
Harry bize tatlı ama bir o kadar endişeli bir şekilde el sallarken, ben ise sadece içten içe gülmeyi tercih ettim.
Planım aslında çok basitti ama işe yarayacak gibi gözüküyordu.
☁
Hastane olaylarının üzerinden yaklaşık dört hafta geçmişti, Kasım ayının ortalarındaydık. Bu süre içinde Harry'nin Rain'e olan aşkı kuvvetlenmişti, Cece ile Louis'nin arası karışık ilerliyordu ve... Niall ile aramız mükemmel ötesiydi. Beraber geçirdiğimiz bir ay içerisinde derslerim yüzünden çok sık görüşemesek de her buluşmamızda veya her bir araya gelişimizde, mutlaka benim kalpten gitmemi sağlayacak bir şeyler yapmıştı. Gerçi, kendisi başlı başına benim kalp krizi sebebimdi ya... Hâlâ onunla aramın böyle iyi oluşuna inanamıyordum.
Şaka gibiydi. İnanması güçtü. Mucize gibiydi.
Şu an ise başım onun omzuna yaslanmış, kollarımı beline sarmış bir şekilde televizyon izliyorduk. Daha doğrusu ben izliyordum, o ise bir deftere birkaç şey karalıyordu.
"Ne yazıyorsun sen?" diye mırıldanıp başımı kaldırdım, defteri hemen kapattı ve başını aşağı indirip gülümsedi. Başımın omzunda olmasına rağmen defteri öyle bir pozisyonda tutuyordu ki göremiyordum. Hele ki daha deminki kapatmasıyla okumam imkansızlaşmıştı.
"Azıcık söyle." diyerek parmağımla miktarını gösterdim. Reddederek başını iki yana sallarken sıkıntıyla dudaklarımı büzdüm. Daha da az bir miktar gösterdim. "Daha da azıcık? Bu kadar azıcık? Çok azıcık bile mi?" Olumlu bir cevap almayınca elimi tekrar beline sardım ve gözlerimi kapattım.
"Uyuyacağım o zaman. Ağabeyimin geleceği saati benden daha iyi biliyorsun, uyandırırsın."
Başını salladığını vücudundaki kıpırtıdan hissetmiştim ve bu beni gülümsetmişti. Başımı birkaç kere aynı yerde hareket ettirerek sağa sola kaydırdım. "Rahat yer bulacağım." Başımı kalbinin olduğu yere, göğüs kafesine getirdiğimde o müthiş ritmi duymamla gevşedim. "İşte buldum."
Gözlerimi kapattım tekrardan, üzerinden birkaç saniye geçti, sonra birkaç dakika... Uyuduğumu düşünürken Niall'ın birkaç kelime mırıldandığını duymuştum.
"Tüm dünya izliyor olsaydı da yine seninle dans ederdim."
☁☁
If the whole world was watching I’d still dance with youu❤
Bölüm cidden çok kısa oldu ve hiçbir gelişmedi biliyorum, dediğim gibi geçiş bölümü kabul edin. Diğer bölümü yazmam çok sürmez zaten, sınav haftam bitti ehehehehehhehhe
Sadece senin için be güzelim. liveforniall8

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Breath | n.h
FanfictionBilinmeyen Numara: Ben de kalbimin benimle dalga geçtiğini sanardım, ama emin ol ki Zoe Bilinmeyen Numara: En az kalbim kadar ciddiyim ♣ "Gözlerin gökyüzünün hangi tonu?" Ne kadar samimi birisi olmasa da sormadan edememiştim. Gözlerini merak ediyor...