Cidden o sahneyi yazmakta çok kararsızdım. Sonra dedim ben bu hikayeyi Deniz için yazıyorum, az feels geçirsin ayol dwndlsndkwdnlnd
Hangi sahne anlarsınız birazdan, öptüm!
"Hey, Niall! Gözlerini kapatma, bana bak! Niall, gözlerime bak!" Avuçlarımın arasındaki yüzünü bana çevirdim, gözleri kapalıydı ve nefes alış verişini düzene sokmaya çalışıyordu. Gözlerini açmadı, aksine vücudunu daha da saldı, ama nefes alış verişini düzene sokmuştu. "Hadi, çıkalım buradan."
Yanaklarındaki ellerimi omuzlarına getirdiğimde önce kendim ayağa kalktım, sonra da onun kalkmasına yardım ettim. Pek de kolay sayılmayan kalkışımızdan sonra kapıya yaklaşmıştık ki, kapının önünde bir adam belirdi. Altında siyah bir şort ve üzerinde siyah bir kapşonlu vardı, içindeki siyah beyaz çizgili formayı da görür gibi olmuştum. Biz ne olduğunu anlayamadan yüzü kapşonu yüzünden gözükmeyen kalıplı bir adam kapıyı kapattı, Niall'ı tuttuğum için kapıya atılamadım. "Hayır, dur! Şerefsiz! Aç kapıyı! Bekle!"
Ve kilit sesi.
Oda karanlıktı, tamamen karanlıktı ve şu an hiçbir şeyi görmüyordum. Bana yaslanmış bir Niall vardı, bitkin bir hâldeydi ve kapı kapanınca tekrardan daha kötü hâle gelebilirdi.
Birkaç adım ötemizde duvar olduğunu biliyordum, Niall'ı dikkatlice birkaç adım ilerleterek duvarı elimde yokladım. Hissettiğimde hemen diğer elimle Niall'ın yavaşça yere çökmesine yardımcı oldum, ardından da ben de hızlıca yanına oturdum. "Niall, yalvarırım gözlerini kapatma..." Bir elimle yüzünü yoklayarak gözlerine getirdim, kapanmışlardı. Nefes alış verişi tekrar hızlanmıştı ve yapabileceğim hiçbir şey olmamasının çaresizliğinden nefret ediyordum.
"Telefon..." diye mırıldandım, "Telefonun var mı? Burada mı?" Yüzünü görememek berbat bir şeydi, fakat onun yüzümü veya etrafı görememesi berbat ötesi bir şeydi. Küçük denilebilecek bir odada karanlığın içinde kalmıştık, şerefsizin teki ikinci defa kapıyı kilitlemişti. Benim telefonum ise çantamdaydı, çantamı da gelmeden önce Cece'ye vermiştim.
"Cebimde... Kapalı..." Yüzünde olan elimi üzerinde hızlıca gezdirerek cebini buldum, vakit kaybetmeden cebinden de çıkardığımda dediği gibi telefon kapalıydı. Sabırsızca kilit tuşuna bastığımda telefon açıldı, az gelen ışığın aydınlığını direk Niall'ın yüzüne tuttum. Yüzü ter içindeydi, çok sık nefes alıyor ve adeta durmadan titriyordu. Telefon açıldığında, yukarı tarafında 0% yazısı belirdi. Hızlıca ayağa kalkıp odanın raflarını karıştırmaya başladım, telefon tekrar kapanmadan bir şeyler bulmalıydım. (Louis'yi falan arayaydın ya saf kız)
Hızlı bir şekilde düşük ışığın aydınlattığı raflarda gözlerimi gezdirdim, bir yandan da elimle yokluyordum. Elim ve gözlerim aynı anda bir şeye takıldığında aynı zamanda telefonun ışığı kapandı. "Buldum! Buldum, buldum..." Elimdeki el fenerini açıp hızlıca yanına çöktüm, telefonunu cebime sıkıştırırken el fenerini tavana doğru olacak şekilde yere dik bir şekilde bıraktım. Ona döndüğümde artık yüzünü görüyordum, o da nefes nefese beni izliyordu ve yüzü, boynu ter içindeydi.
"Niall, bana bak. Bana bak..." Tekrardan yüzünü avuçlarımın içerisine aldım, ellerimdeki teri hissediyordum fakat umrumda değildi. Mavilerini kahverengilerime çevirdiğinde mırıldandım. "Şşşhh..." Olmuyordu. Nefes alış verişi daha da hızlanıyordu, bir nevi panik atak geçiriyor gibiydi.
Bir şeyler yapmalıydım. Onu sakinleştirmeliydim, bir şey yapmalıydım. Daha sonra pişman olmak isteyeceğim ama olmayacağım bir şey.
Avuçlarımın arasındaki yüzünü yüzüme yaklaştırarak dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
Bu... doğru muydu? Ne kadar doğruydu, neden yanlıştı? Hiçbir şey bilmiyordum, düşünemiyordum. Saniyeler sonra nefessiz kaldığım için yavaşça geri çekildim ve ne zaman kapandığını bilmediğim gözlerimi açtım. Hâlâ birbirimize yakındık, yüzlerimizin arasında sadece birkaç santimetre vardı ve mavi gözleri şaşkınlıkla yakınındaki gözlerime bakıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Breath | n.h
FanfictieBilinmeyen Numara: Ben de kalbimin benimle dalga geçtiğini sanardım, ama emin ol ki Zoe Bilinmeyen Numara: En az kalbim kadar ciddiyim ♣ "Gözlerin gökyüzünün hangi tonu?" Ne kadar samimi birisi olmasa da sormadan edememiştim. Gözlerini merak ediyor...