bb :: twentytwo

701 67 46
                                    

Herkesin bir acısı vardır, acı için de sevdikleri. Değer verdiği insanlar vardır; aşık olduğu, canından çok sevdiği, gözlerinden sakladığı.

Benim acım, ailemdi.

Benim değer verdiğim insanlar, ailemdi.

Canımdan çok sevdiğim, gözlerimden sakladığım insanlar, onlar sadece ailemdi. Annem, babam, ablam ve ağabeyim... Onlar benim hayatımın bir parçası değil, bütünüydü ve bu değişmeyecekti. O kazanın sonrasında bile.

Aşık olduğum insan... Öyle güzel mavi gözlere sahipti ki, sıfat olarak kullandığım güzel kelimesi bile anlamsız kalırdı o gözlerin yanında. Anlayamazdınız, yakından görmeden dediklerim anlamsız gelebilirdi belki de size. O öyle güzeldi ki; kalbiniz onu gördüğünde erimez, pır pır atmaz, gecesi gününe karışmış gibi bir hâl alırdı, sersemleşirdi, bir daha da kendine gelemezdi.

Belki ailem sadece tek bir kişiydi ama Niall ve çocuklar, onlar da kısa bir sürede benim bir parçam olmuştu. Bunu inkar etmek saçmalık olurdu. Cece de öyleydi; normalde pek iyi arkadaşlık etme yeteneğim olmasa da, okul hayatım boyunca yalnız takılan birisi de olsam da Cece bambaşkaydı. En başında ben onu yanımdan kovsam bile bırakmazdı beni ki, bırakmasını da istemezdim. Cece'nin dostluğunu seviyordum.

Tekrar aşık olduğum adama gelecek olursak... Buna aşk denir miydi bilmiyordum. Hayır, emin olmak anlamında değildi bu, sadece daha önce kimseye karşı bir şeyler hissetmemiştim ve birisine aşık olunca nasıl davranırsın, ne yaparsın, bunları bilmiyordum. Bu konuda oldukça acemiydim.

Yine de aşık olduğum adam demekten vazgeçmeyecektim. Aşık olduğum adam... Aşık olduğum adam, şu anda iyi değildi. Fotoğrafı karşımdaydı, yüzü darmadağındı ve bunu düşündükçe nefesimin kesildiğini hissediyordum.

"Abi..." Derin bir nefes almaya çalıştım ama olmuyordu, hâlâ sakin olamıyordum. "Neden böyle bir şey yapsınlar ki? Ne istemiş olabilirler Niall'dan?"

Fotoğrafı göreli çok bir zaman olmamıştı, şoku biraz da olsa atlattıktan sonra ağabeyimi uyandırmıştım ve şu anda yoldaydık. Nereye gidiyorduk, bilmiyordum ama ben hâlâ ilk gördüğüm an gibiydim. Vücudumun bütün tepkileri, hâlâ aynıydı. İnanamıyordum, neden öyle bir şey yaptıklarını bilmemekle beraber onların daha sonra sülalesini pişman edeceğimizi biliyordum.

"Soktuğumun çocukları, taktılar bize. Göstereceğim ben onlara günlerini."

Ellerini direksiyona vurarak sürüyordu o an arabayı, sinirini bir şekilde yatırmaya çalışıyordu. "Abi," dedim, ciddi bir ses ile. Sesim ağlamaklı tonundan az da olsa kurtulmuştu. "Bu şerefsizlerden birini bile bensiz döversen seni abilikten reddedirim."

"Sen dövdün döveceğin kadar, otur oturduğun yerde." Yaptığı imayla beraber yaşlı gözlerimi kısarak baktım ona. Niall'ı maçta odaya kilitleyerek üzerine bir de Louis'yi sakatlamışlardı, yaptıklarımdan gram pişman değildim.

Arabanın içini mesaj sesi doldurduğunda ağabeyimin kucağındaki telefonu ondan önce davranarak kapacaktım ama saniyeyle almıştı. Zayn'in arabayı kullanışı değiştiğinde önümüzdeki arabaya birkaç santim kala zor durmuştuk, ışıklardaydık ama ağabeyim mesajdan olsa gerek, farketmemişti.

"Abi, mesajda ne yazıyor?"

Ağabeyim sessizce telefonu bana uzattığında hızlıca elinden aldım ve okumadan önce derin bir nefes aldım, korkuyordum.

Blue Breath | n.hHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin