Finali yazdım, biraz kalbim buruk...
Final konuşmamı sona koydum, bir an önce okumaya geçin!
Seviliyorsunuz.
Sevmek doğamızda vardı.
Bir hayvanı severdiniz, bir çiçeği, bir diziyi, bir kitabı, bir şehri, bir yemeği, bir insanı...
Birisini sevmek, ona karşı bir şeyler hissetmek en doğal hakkımızdı. Annemi sevmiştim, babamı, bana hayatı öğreten ablamı, her anımda yanımda olan ağabeyimi, onu...
Onu.
Onu özlemiştim ve şu an kapımda bekliyordu!
Kapının önüne geldiğimde tipime bakmadan hızlıca kapıyı açtım.
İşte bunu beklemiyordum.
"Cece?"
"Geri döndüm sürtükler!" diyerek güldü ve ben hâlâ ağzım açık bir şekilde ona bakarken bana sımsıkı sarıldı.
Cece'yi beklemediğim açık ve net bir şekilde ortadaydı. Niall'ı çok özlemiş olsam da karşımda Cece'yi görmek beni üzmemişti. Hatta Niall'ı görsem bu kadar sevinmezdim... En iyi arkadaşım geri dönmüştü. İnanamıyordum!
Onun kolları boynumu sımsıkı sararken ben de gülerek kollarımı onun beline doladım ve ben onu daha da sıkı sardım. Özlemiştim... Çok özlemiştim.
"Sen gitmiştin..." diye mırıldandım geri çekilirken. İçeri girdiğinde arkasından kapıyı kapatmıştım. Salondaki koltuklara adımladık. "Hatta Louis'den mesajları okudum, mektubu gösterdi... Ben artık yokluğunu kabullenmiştim... Çok özür dilerim Cece. Louis ile bunları yaşamanı istemezdim, sonunuzun böyle olmasını istemez-"
"Hey, hey, hey! Sakin ol..." diyerek ağzımı bir eliyle kapattı. Çoktan üçlü koltuğa yerleşmiştik. "Kimsenin sonu olduğu yok güzellik, sakin ol önce..."
Kaşlarımı çattım. "O da ne demek?"
"Birkaç gündür Niall'ın yokluğunu fark etmişsindir?" diye sorduğunda hızlıca evet anlamında başımı salladım. "Benim Louis'ye zamanında Instagram'dan yazdığım sahte bir hesap vardı, tartıştığımızda beni engellemişti. Ne kadar telefonumu burada bıraksam da yeni telefonumda yine o hesapta takılıyordum." Gülümsedi. "Bir baktım ki engeli kaldırmış ve bana oradan mesaj atmış."
"Ne!" diyerek gözlerimi büyülttüm. "Cece, sen ciddi misin?"
"Mesaj atan o değilmiş, Niall'mış. Attığı mesaj bir fotoğraftı. Bir sayfanın üzerinde bir sürü söz vardı, oldukça karalanmıştı. Fakat aralarında bir tanesi vardı, şarkı sözüne benzettim, üzerinden defalarca geçilmişti ve etrafı bir sürü yıldızlarla karalanmıştı. Louis'nin yazdığı bir sözdü."
"Girl, what would you do?
Would you wanna stay if I were to stay?" diyerek Cece ile aynı anda mırıldandığımda kaşları çatılmıştı, ben de sadece gülümsedim. Devam et, anlamında başımı salladım."İşte aralarında en çok göze çarpan buydu, defalarca okudum bunu Zoe. Onlarca kez okudum. Attığı sayfayı onlarca kez inceledim. Daha bunun gibi bir sürü şarkı sözü denilebilecek sözler vardı. Ben o anki heyecanla cevap vermeyi unutmuştum, mesaja görüldü atmış olacağım ki birkaç saat sonra tekrar mesaj geldi. Niall atmıştı, önceki fotoğraf gibi... Önce kendisinin kim olduğunu söyledi, sonrasında da Louis'nin durumunu anlattı. Yemek yemediğini, geceleri uyumadığını... Benim yaşadıklarımı o da yaşıyordu. Madem sevmiyordu, o zaman neden acı çekiyormuş gibi görünüyordu? Neden Niall o mesajı atmıştı?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Breath | n.h
FanfictionBilinmeyen Numara: Ben de kalbimin benimle dalga geçtiğini sanardım, ama emin ol ki Zoe Bilinmeyen Numara: En az kalbim kadar ciddiyim ♣ "Gözlerin gökyüzünün hangi tonu?" Ne kadar samimi birisi olmasa da sormadan edememiştim. Gözlerini merak ediyor...