Bölümü yazmadığımı sanan Denizaşkıma selamlar olsun liveforniall8💕
3 gecedir yazmaya çalışıyorum, 2 gece hikayenin başlangıcını, dün gece de devamını yazdım! Normal bölümlere göre biraz daha uzun oldu ama bu bölümde Niall az var sorreh.
Öptüm♡
"Ona karşı bir şeyler hissettiğini biliyordum," Sessizce ağabeyimin yanına oturduğumda gözleri hâlâ telefonda, fotoğrafta geziniyordu. "Tahmin etmek zor değildi." Gözlerini telefondan çekti ama gözlerime değdirmeden bakışlarını arka tarafımdaki duvara değdirdi. "İnanmak istemedim..."
"Abi..." diye mırıldandım, sesimi ben bile zar zor duyabilmiştim. Sesim içimde bir yerlerdeydi, bulamıyordum. Bir şeylerden korkuyor, ortaya çıkmak istemiyordu. "Düşündüğün gibi değil." Bu cümleyi söylemiş miydim, yoksa aklımdan mı geçirmiştim, bilmiyordum. Sesim çıkmıyordu. Korkuyordum; nedenini bilmiyordum, sebepsizce korkuyordum.
"Ne düşündüğümü bilmiyorsun," dedi. "Her an sana bağırabileceğimden korkuyorsun, sana kızgın olduğumu sanıyorsun." Zorla güldü, gözleri dolmuştu ve onun ağlaması benim yıkım noktam olurdu.
Gözleri, dolduğunda onun yüzüne en uzak renge bürünmüştü. O renkten nefret ederdim; o renk ağabeyimin teslimi, benim ise yıkımımdı. O teslim olursa, ben de yıkılırdım.
"Ama ben senin ne düşündüğünü biliyorum." Gözlerini gözlerime çevirdiğinde, o nefret ettiğim rengin odağı kahverengi gözlerim oldu. "Faith'in gözlerini ne kadar sevdiğini, kendi gözlerinin mavi olmasını istediğini..." Bir elini bacağımın üzerine koyduğunda gözlerimi biçimli parmaklarına çevirdim. Dalgın bakışlarımı bir süre sonra tekrardan gözlerine çevirdiğimde devam etti. "Niall'ın gözlerinde Faith'i bulduğunu."
"Abla..." En masum ses tonumla ablama seslendiğimde mavi gözlerini kahverengilerim ile buluşturdu ve onun güzel yüzünden çok gözlerine bakarak cümlemi devam ettirdim. "Benim gözlerim neden mavi değil? Ben de mavi olsun istiyorum."
Yüzüne en çok yakışan gülüşüyle cevabıma karşılık verdi, bir kolunu omzuma atıp diğer koluyla sararken beni kendine çekti ve bacaklarına oturttu.
"Sen gözlerime hayransın, ben sözlerine..." diye mırıldandı, ben de gülümseyerek kollarımı onun beline sardığımda saçlarımın kokusunu uzunca bir süre içine çekip öptü ve çenesini başıma dayadı. "Sana söz veriyorum Zoe, ben bu dünyadan gittiğimde bu gözlerden mahrum kalmayacaksın," Omzumdaki elini sırtıma indirerek kollarını sıkılaştırdı. "Ben bırakmak zorunda kalsam bile mavi gözler seni bırakmayacak."
Ve bir damla yaş, Zayn'in sol gözünde umudunu kaybederek intihar etti, onun intiharı ile beraber benim gözlerimdeki intihara dünden hazır gözyaşları birer birer kendini benim için feda etmeye başladı.
Vücudumdaki yıkımları hissediyordum.
"Hayır," dedim hızlıca, sesim titriyordu fakat konuşmak zorundaydım. "Ağlama, ağlama, ağlama..." Elimi onun yüzüne götürdüğümde hırsla akan tek gözyaşını sildim. "Zayn, ağlama." Onun bir sonraki gözyaşını engellemeye çalışırken kendimden onlarcasını feda ediyordum. "Dayanamıyorum abi, ağlama."
Parmaklarımı hafif pürüzlü ama ona mükemmellik katan yüzünden çektim, yüzüne bir süre baktıktan sonra dudaklarımı birbirine bastırarak başımı öne eğdim. Gözyaşlarıma çoktan yenik düşmüştüm.
"Onu seviyor musun?" Benim sesimin aksine gür çıkan sesi titrememiş veya kısık gelmemişti kulağıma. Cümlenin öznesi gözyaşlarımın intihar sebebi iken, fiili hâlâ kafamda şekillendiremediğim bir eylemdi ve bu bana sorulduğunda belirsizlikten başka bir şey hissetmemiştim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Breath | n.h
FanfictionBilinmeyen Numara: Ben de kalbimin benimle dalga geçtiğini sanardım, ama emin ol ki Zoe Bilinmeyen Numara: En az kalbim kadar ciddiyim ♣ "Gözlerin gökyüzünün hangi tonu?" Ne kadar samimi birisi olmasa da sormadan edememiştim. Gözlerini merak ediyor...