(Multimedia: Kitap "Ölürüm Türkiyem" şarkısı ile yeni bir dönemeçe girdiğini vurguluyor. Kısaca kitabın gelişme bölümünün ilk sayfasını ifade ediyor. Heyecan fırtınası başlıyor)
Hiç bir şey bitti demeden bitmeyeceği gibi bu aşklarında son bulması kolay olmayacaktı. İstanbul köz olmuş esen savaş meltemleriyle tutuşmaya başlamıştı. Silahını kuşanan yiğitler meydanlara hasreti ile yanan yüreklerini serinletmek için döküldüler. Çünkü kurtaracakları bir yığın sevgileri ve arkası gelmeyen mutlulukları vardı.
Rüzgar hem ailesi için hemde biriciği Anastasia için canını siper etmeye hazırdı. Eşref bey ve Ruşen hanım oğullarını sonu gelmez yolculuğa uğurlamanın tarifsiz acını hissettiler. Gönüler "Dur" dese de ağızlarını açıp bir kelime edemediler. Her zaman bu topraklar için toprağa düşen şehitler olmuştu. Bunu bile bile "Hadi git oğlum" dediler. Biricik oğullarını vatan için şehit vermeye hazırdılar.
Rüzgar son vedasında gözünden düşen damlaları kardeşi Ahsenin omzuna sildi. Ona Gabrieli bulacağına söz verirken ayaklarının uyuştuğunu hissetti. Hiç bir şey onu bu kadar yormamıştı. Belki şehadete umut saçtığı sözlerine tövbe ederek ermek isteyecekti. Ama oda biliyordu insan umutları olmadan yaşayamaz. Kapısını öptüğü evini arkasına dönüp bakmadan terk etti. Eğer dönerse gönlü ona "Vazgeç" diyecek diye korktu.
Orduya katıldığında bir yandan yağan yağmur üzerine sinen hüzünü yıkamaya başladı. Binlerce delikanlı kocaman kalpleriyle gökyüzünün armağanına kucak açtılar. Hafiften soğuyan hava ve yanında getirdiği yalnızlık trajediye davetiye çıkartmıştı. Üzerinde ki giysileri çıkartıp ordunun verdiği asker kıyafetlerini giymeye başladı. Tam kalbinin üzerinde ki cebe koyduğu Anastasianın peçesi geldi aklına. Eline alıp uzunca kokladıktan sonra koynuna koydu.
Tüfeklerini de aldıktan sonra ordu tamamen harekata geçmek için hazırlanmıştı. Ordunun ilk hedef olarak Edirne tarafına hareket edeceğini duydu. Oradan Yunanistan'ın İskeçe iline harekat edilecekti. İskeçe Yunan ordularını kıstırmak için en uygun şehirdi. Denizde ki donanma Yunanistan'ın batısını kontrol edecekti. Kuzeyi ise İstanbuldan harekat eden ordu tutacaktı. Rüzgar düşman ile vuruşmak hainliğin cezasını kesmek için sabırsızlanıyordu. Ordu beş yüzer kişilik gruplar halinde ilerlemeye başladı.
Rüzgar bulunduğu birlikte fiziğinin düzgünlüğü ve bilgisiyle çavuş olarak seçildi. Birlik komutanları ise hem gazi hemde Binbaşı olan Fuat paşaydı. Zamanında Libya savaşında üstün başarı göstermiş cenk meydanlarında "Deli Binbaşı" diye lakap kazanmıştı. Anlında bulunan kalınca çizik ise düşmanın süngü darbesinden kalan gazilik iziydi. Ölümüne savaşan Deli binbaşı askerleri için canını gözünü kırpmadan verebilirdi. Birlik İstanbul'u geride bıraktığında dinlenmek için güvenli bir alana kuruldu. Burada Deli Binbaşı askerlerine konuşma yapmak için yüksekçe bir tepeye çıktı.
Herkes pür dikkat komutanlarının söyleyeceklerini dinlemeye konsantre oldu. Binbaşı ışıl ışıl gözlerle onu izleyen askerlerini selamladı. Rüzgara üç metre uzaklıkta konuşmasına başladı. Daha kelimelerini tüketmeden patlayan tüfek arkasından yere yığılan Binbaşı ortamı buz kestirmişti. Rüzgarın yanı başında tüfeğini ateşleyen hain ordunun içine sızmayı başarmıştı. Soğuk kanlı bir şekilde dizine sertçe tekme vurdu. Yere düşen hainin boğazına sıkıca sarıldı. Sağ cebinden çakısını çıkartıp gözünü kırpmadan hainin boğazına çaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Asrın Aşk Çığlığı "VAVEYLA" (Wattys2016)
Romance"Çıldırmış kelimelerin virgülsüz tutkulu savaşı...." "Veya bir delinin çıkıpta kurşunlarla dans etmesi..." "Susuz kadının aşkımsı açlığı ve benzersiz tonda göz rengi..." "Nesli tükenmiş bir sevdanın objektife inat işkencesi....: "Yazarın dah...