Binbaşıyı vuran hainin kafası vücudundan ayrıldı. Rüzgar hainin cesetini üzerinden sıyırıp yaralı binbaşının yanına koştu.
Rüzgar: Bir şeyiniz var mı komutanım?
Deli Binbaşı: Yok yiğidim sadece omzumu sıyırdı. Canımı sana borçluyum. Hem çok pratik hemde gözü karasın. Sende gençliğimi gördüm.
Rüzgar: Bu benim görevim sağ olun komutanım.
Deli Binbaşı: Senin ismin ne?
Rüzgar: İsmim Rüzgar komutanım.
Deli Binbaşı: Bundan sonra Rüzgar sağ kolumsun seni hep yanımda göreceğim. Sen gibi bir yiğide ihtiyacım vardı.
Rüzgar: Onur duyarım komutanım.
Rüzgarın haini öldürmesi binbaşının çok hoşuna gitmişti o yüzden ona oldukça geniş yetkiler verecekti. Şimdilik onu yanında görmek istiyordu. Rüzgar bu görevden onur duyacağını söylerken gözleri parlıyordu. Deli Binbaşı omzuna kısa süreli pansuman yaptırdı. Yarım kalan konuşmasını tamamlamak istiyordu. Yüksekçe bir yere çıkıp konuşmaya başladı. Bu sefer hemen sağında Rüzgar duruyordu.
"Ey şehadete aç ömrünü sevdaları için feda eden yiğitler.. Sevda pınarları susamış aşıkların sihirli şarkılarını dinlemek ister. Bekleyen eşleriniz, sevgilileriniz bu çetin savaşın ortasında sizin için dua ediyor. Ellerinizde ki kınalar yüreğinizde ki sevdalar ile hakka gözünüzü kırpmadan yürüyeceğiniz biliyorum. Lakin unutmayın eğer başarırsak sevgililerinize kavuşacak eşlerinizin koynunda olacaksınız. Belki vatan için şehit düşersen toprağa millet sağ olacak. Bebeğin, karın, annen, baban, kardeşin, dostların senin sayende kurtulmuş olacaktır. Asla pes etmeden onurumuzla düşmanı yeneceğiz. Tabi ki öncelikle içimizde ki hainleri bulup öldüreceğiz. Nasıl ki yanımda ki Rüzgar adlı yiğit canımı kurtardı. Siz de onun gibi açık gözlü ve uyanık olacaksınız. Bu günden o sonra o benim sağ kolum olacak ben olmadığımda onun sözü benim sözümdür."
Binbaşı konuşmasını bitirdiğinde herkes Rüzgarı tebrik edip ona biat edecekleri sözünü verdiler. Zaten Rüzgarın asaleti ona biat ettirmeyi gerektirecek kadar soyluydu. Ordu İstanbul'un çıkışında dinlendikten sonra Edirne tarafına hareket etmeye başladı. Bir veya iki gün içinde İskeçe şehrine varmış olacaklardı.
Anastasia Rüzgar'ı sonuna kadar bekleyecekti. Ondan başkasının yatağına girmek yerine intiharı düşünüyordu. Bulgaristan da olduğunu Ahsen'e verdiği mektuba yazmıştı. Sofyada bunalmaya başlamış her geçen gün sevgilisinin özlemiyle kavrulmaya başlamıştı. Babası Borya beyin baskısı abisi Kolenkanın sıkı yönetimi hayattan iyice soğutmuştu. Annesi Valeria hanım onu anlamasıda mümkün değildi. Artık Anastasia o ailenin parçası olamazdı.
Paçavraya dönmüş hayatına Hristiyanlık dinide yardımcı olmuyordu. Rüzgar'ın ona söylediği gibi her güzelliğin İslam dininde olduğunu fark etti. Ahsen'in ona verdiği bir kitap geldi aklına. Eğer bir gün müslüman olmak isterse bu kitabı okuması gerektiğini söylemişti. Gecenin bir yarısı kitabı sakladığı yerden çıkarttı. Ve kısık sesle okumaya başladı.
Eşhedu En La İlâhe İllâllah Ve Eşhedu Enne Muhammeden Abduhu Ve Resuluhu..
Ben Şahitlik Ederimki ALLAH 'tan Başka İlah Yoktur Ve Yine şahitlik ederim ki Muhammed Onun Kulu Ve Elçisidir...
Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır.
Dünyalar güzeli Rus kızı Anastasia Vinogradov artık Rüzgar gibi İslamiyeti seçerek müslüman olmuştu. Aşk uzakta tuttuğu gönülleri farkında olmadan yakınlaştırıyordu. Zaten büyük sevdalarda aynada gördüğündür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Asrın Aşk Çığlığı "VAVEYLA" (Wattys2016)
Roman d'amour"Çıldırmış kelimelerin virgülsüz tutkulu savaşı...." "Veya bir delinin çıkıpta kurşunlarla dans etmesi..." "Susuz kadının aşkımsı açlığı ve benzersiz tonda göz rengi..." "Nesli tükenmiş bir sevdanın objektife inat işkencesi....: "Yazarın dah...