Hikayemi okuyan herkese merhaba ^.^... Üçüncü bölümden sonra baya bi zaman geçti biliyorum ama 8. sınıfım ve bildiğiniz gibi bir hafta önce bi sınava girdik. Onun için sınava hazırlanmam gerekiyordu. Neyse, bundan sonra sık sık yazmaya çalışacağım umarım hikayemi beğenmişsinizdir. Bu hikayemle Wattpad'de hiç olmayan türden bir şey yazdığmı düşünüyorum. Hikaye ile ilgili sorularınız vasa lütfen sorun bana. Ve şunu da söyleyeyim ileriki bölümlerde birçok yeni sürpriz olcak ^.^ Bu sıkıcı yazıma katlandığınız için şimdiden teşekkür ederim :))
''HARRY!... Yavaşla lütfen sana yetişemiyorum !''Chloe'nin sözleri üzerine bir anda durdum. Durmamla beraber Chloe sağ bacağıma çarptı.Elimi tutan elini bırakarak beresini düzeltti.
''Senin derdin ne Harry, çok hızlı yürüyorsun yetişemiyo-.. HEYY, indir beni!'' Şu anda buradan uzaklaşmaktan başka bi'şey düşünemiyordum. Daha hızlı gidebilmek için Chloe'yi kucağıma aldım. Tanrım bu kız ne zaman bu kadar ağırlaştı!
''Harry neden metroya gidiyoruz? Araban parkın orda kaldı.Harry, heyy, dünyadan Harry'e.'' Ellerini omuzlarımdan çekerek yanaklarıma koydu ve gözlerini gözlerime sabitledi. Elleri sıcacıktı. Gülümsemiyordu, bakışları en az benimkiler kadar ciddiydi.
''Hımm...?'' Yürüyen merdivenlerden metroya doğru iniyorduk. Onu evine götüremezdim, Ashton'ın bizi izleyip izlemediğini kim bilebilir. Ayrıca arabamla da gidemezdik. İzimizi kaybettirmem gerekiyordu. Bu yüzden benim evime gidiyoruz....
''Nereye. Gidiyoruz!'' Hala gözlerini gözlerimden ayırmamıştı. Yanaklarını şişirdi ve kuvvatlice suratıma doğru üfledi.
''Varınca görürsün Chloe.'' Trenin gelmesini beklerken onu boş bulduğum bir banka oturtup yanına oturdum ve elini tuttum. Elimi tutan eli gevşekti!
''Ne güzel..!'' Bakışlarını tünelin girişine, karanlığa sabitledi.
Oturduğum yerden Chloe'nin önünde dizçöktüm ve iki elini de ellerimin arasına aldım. Yan tarafta gazetesini okuyan yaşlı bi adam bir anlığına dönüp bize baktı.
''Neyin var senin Chloe?'' Sağ elimin tersiyle alnını yokladım, ateşi yoktu. Gözüne gelen saçlarını kulağını arkasına sıkıştırdım. Gözlerimi yüzünde gezdirdim. Yüzü adeta melek gibiydi, metronun soluk ışığına rağmen dudakları kıpkırmızı parlıyordu. Hala pamukşeker gibi kokuyordu...
Başını öne eydi.''Ben hasta değilim.''
Biraz şaşkınca ona baktım.''Öyle bi'şey demedim prenses.''
''Ben deli de değilim! '' Bakışlarını gözlerime çevirdi.
''Tanrım bu da nerden çıktı şimdi?''
'' O palyaço senin öğle yemeğin olduğumu söyledi. Ben deli değilim! Duydum..!'' Ellerimi saçlarımın arasına daldırıp dudağımı dişledim. Bi'de bununla uğraş şimdi.
Rayların karşısındaki lambada yanan ışık kırmızıdan yeşile döndü ve tünelden rüzgar gelmeye başladı.
''Bunu eve gidince konuşuruz Chloe.'' Tren yavaş yavaş durmaya başladı.
''Eve..? Başka bi'yere gittiğimizi sanıyordum..!''
Sorusunu yanıtlamadan ayağa kalktım ve tekrar minik elinden tuttum. Açılan kapılardan içeri yürüyüp boş bir koltuğa oturdum. Çok fazla kalabalık değildi ancak yinede Chloe'yi yanıma oturtmak yerine kucağıma yerleştirdim. Saçlarını darmadağın yapmış beresini çıkartıp katlayarak hırkamın cebine koydum. Elleriyle yüzünün önüne gelen saçları arkaya itti ve başını omzuma yasladı. Alnı boynuma değiyor, nefesi ve kirpikleri boynumu gıdıklıyordu. Küçük bedenine sıkıca sarıldım.Metro soğuktu ve benim onun sıcaklığına ihtiyacım vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahramanım Bir Vampir || h.s. ||
FanfictionHarry Styles, berbat bir geçmişe sahip... Ve o sıradan vampirlerin aksine hayatı yaşamayı seçti. Hayatını mahfettiği (!) küçük bir çocukla büyümeyi seçti. Onun ilk adımlarını gördü, ilk sözcüğünü duydu :''Harry!''... Harry o kadar bencildi ki, bu...