''Eve gitmemiz lazım Jessica. Robb bekliyor.''
''Bir dakika bir dakika, hiçbir yere gitmiyorsunuz. Konuşmamız gereken şeyler var.'' Öyleydi. Gitmelerine izin veremezdim. Hele ki yıllar sonra Zayn'i bulmuşken.
''Harry, gerçekten gitmeliyiz. Roberto'yu tanımıyorsun.'' Bana yaklaştı ve eliyle hafifçe omzuma bastırdı. Gülümsedim.
''Hadi ama dostum böyle kırgın bakma. Jessica'yı zaten sık sık göreceksin. Ve beni de.'' Bundan nasıl emin olabilirdim ki. Hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkmıştı. Çıkmışlardı. Ve kafamda çok fazla cevpsız soru vardı.
''Zayn. Hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkıyorsunuz ve şimdi de gitmeniz gerektiğini söylüyorsunuz! Adamım konuşmamız gereken çok fazla şey var biliyorsun.'' Beklemediğim bir anda Zayn bana sarıldı. Sarılışına karşılık verdim. Bu çocuğu seviyordum, gerçekten seviyordum. Tanıdığım en cana yakın ve mantıklı avcı vampirdi. Ve o benim hayatımı kurtarmıştı.
Avcı vampirler, başka vampirleri avlayan vampirlerdir. Genellikle kanunlara karşı gelen -evet vampirlerin de kanunları var- arzularını sadece yaşamak için beslenmenin önünde tutan ve çevreye zarar verip dikkat çeken vampirleri avlarlar. Bunun için eğitilirler ve normal vampirlerden daha güçlü olurlar.
Benden ayrıldığında yüzünü bir kez daha inceledim. Solgun görünüyordu. Gözlerinin altı normalden daha mordu. O zaman geri çekildiğinde fark etmiştim, yürürken sendeliyordu. Sol omzundan dirseğine kadar uzanan bir bandaj vardı. Koluna baktığımı fark edince sağ elini bandajın üzerine götürdü.
''Onemli bir şey değil dostum. Endişelenme.'' Gözlerini gözlerinden kaçırdı ve Jessicaya baktı. Onun burda olduğu tamamen aklımdan çıkmıştı. Ben de ona baktım.
''Pekala... hadi gidelim Zayn.'' Sesinde telaş vardı. Bir şeyi geçiştirmeye çalışır gibiydi. Bana döndü. '' Harry, yarın zaten tekrar Thompsonlara gideceğim. Çıkışta Zayn de gelir ve konuşuruz ha?'' Bakışlarını Zayn'e çevirdi. Zayn başıyla onayladı ve dudağını ısırdı. Gerilmişti.
''Tamam o zaman. Yarın kesinlikle buluşuyoruz ama!'' Yarın olup da buluşamayacağımızı düşününce tedirgin oldum.
''Orada olacağız!'' Ben bir şey söylemeye fırsat bulamadan anormal bir şekilde (!) ortadan kayboldular.
Nerede? Nerede olacağını kararlaştırmamışık ki..
*****
Thompson evine sadece birkaç sokak uzaklıktaydım. Eve gitmek istemiyordum, çünkü Gemma veya Louis günümün nasıl geçtiğini ya da Chloe'nin bakıcısının nasıl bir şey olduğunu soracaklardı. Ve bende bir terslik olduğunu anlayacaklardı. Bütün bunlarla uğraşmak istemiyordum.
Bende bir terslik vardı çünkü. Şu anda hiç iyi bir ruh halinde değildim. Zayn'i tekrar göremeyevceğimden ve aklımdaki soruların cevapsız kalacağından korkuyordum.
Soluğu Chloe'nin yanında aldım.
Çoğu zaman yarı aralık olan penceresinden kolaylıkla odasına atladım. Oda aynı gündüz bıraktığım şekilde duruyordu. Yere pastel boyalar, resim defteri ve boyama kitapları saçılmıştı. Yatağının dibindeki köşede peluş oyuncakları ve Barbie bebekleri duruyordu. -Chloe yaşıtlarından her ne kadar farklı olursa olsun. Barbie bebeklere olan düşkünlüğü diğer kız çocuklarına taş çıkartacak türdendi.Tanrım-
Yerdeki boyaları ezmemeye çalışarak kapıya kadar ilerledim ve kapıyı hafifçe araladım. Banyodan Andrew ve Chloe'nin sesleri geliyordu. Kapıyı dikkatlice kapatarak odada geriye döndüm ve camın pervazına yaslandım. Pencereye ilerlerken yanlışlıkla bir pastel boya kaleminin üzerine basmış ve üç parçaya ayrılmasına neden olmştum.
Birkaç dakika bekledikten sonra Andrew ve Chloe kapıda belirdiler. Chloe içeri girer girmez beni fark etmişti ancak belli etmemişti. Andrew onu yatağına yatırıp 'iyi geceler öpücüğü' verdikten sonra odadan ayrıldı.
Chloe yatağında doğruldu ve ayıcıklı battaniyesini üzerinden attı. Ağzı kulaklarındaydı ve kalp atışları hızlanmıştı. Bu hep oluyordu. Beni gördüğünüe seviniyordu. O beni gördüğüne sevinince ben de çok fazla seviniyordum. Çok fazla hem de!
''Harry, seni çok merak ettim. Jessica gittikten sonra ortadan kayboldun.'' Sesi ağlamaklı çıkmıştı. Yatakta yanına oturdum ve minicik bedenini kucağıma aldım.
''Üzgünüm bebeğim. Benim sadece.. küçük bir işim çıkmıştı.'' Saçlarına minik bir öpücük bıraktım. Portakal kokuyordu. Tanrım...
''Hımm.. Peki hallettin mi işini?''
''Evet, yani sanırım. Hala halletmem gereken bazı şeyler var. Onlarla yarın ilgileneceğim.''
''Pekala. Ama yapacağın iş her neyse dikkatli ol.'' Başını göğsüme yasladı ve gözlerini kapattı.
''Neden?'' Güldüm.
''Dikkatli ol işte. Seni göremediğim zamanlar meraklanıyorum. Sana bir şey olmasından korkuyorum.'' Tanrım. Bunu asıl ben sana söylemeliyim. Kim bilir neler geçiyordu aklından.
''Tamam.'' Kollarımı ona daha sıkı sardım. ''Dikkat ederim.''
''Biliyor musun Harry? Sen benim kahramanımsın.'' Gözlerini bir kez daha kapattı. Nefes alış verişi yavaşlamıştı.
Ve küçük kız Vampir Kahramanının kollarında bir kez daha uykuya daldı.
*Bölüme başlık bulamadım:D Ve bölüm kısa oldu biliyorum sadece sizi daha fazla bekletmek istemedim.
OY vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın :D <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahramanım Bir Vampir || h.s. ||
FanfictionHarry Styles, berbat bir geçmişe sahip... Ve o sıradan vampirlerin aksine hayatı yaşamayı seçti. Hayatını mahfettiği (!) küçük bir çocukla büyümeyi seçti. Onun ilk adımlarını gördü, ilk sözcüğünü duydu :''Harry!''... Harry o kadar bencildi ki, bu...