"Bakın Hikmet Bey, Nurgül'ü onun iyiliği için istiyorum sizden."
Olduğum yerden kımıldayıp, içeride konuşanların kim olduğuna bakamıyordum. Birileri beni istiyordu ama neden? Ama kızlar gelin olacağı zaman istenirdi. Yoksa ben? Aklımdakileri dağıtmak istercesine kafamı iki yana salladım.
"Mümkün değil diyiveğmiştim İhsan Bey oğluma. O daha minicik yavrucak Cevdet Bey. Yapamaz ki oralağda bir başına. Hiç onlarsız kalıveğmedim ki ben."
Cevdet Bey Dede. Evet duyduğum ses onundu. Tanıdığım birilerinin olması biraz daha güven vermişti bana. İçeri girmek ve neler olduğunu anlamak istiyordum. Ama buna hazır olup olmadığımı bilemiyordum.
Ben içeri girip girmemenin ikileminde bir karar vermeye çalışırken, içeride kapının önünden geçen ablam beni gördü ve eğilip sıkıca sarıldı. Ablamın sarılması beni daha da rahatlattı. Demek ki çokta korkulacak bir şey yoktu. Kulağıma eğilip,
"İçeri gel bakalım küçük hanımefendi." dedi. Son iki kelimenin üzerine sıkı sıkı basarak.
Oturdukları odanın kapısında durdum. Divanda oturan Cevdet Bey Dede'nin hemen yanında ellerini önünde bağlamış bir şekilde İhsan Abi oturuyordu. İçeride bir sürü paket ve alışveriş çantaları vardı. Beni görmeleriyle kafalarını bana doğru çevirdiler.
"Oooo, Prenses Nurgül Hanımlar da sonunda teşrif ettiler." dedi gülerek Cevdet Bey Dede. Belli belirsiz gülümsedim.
"Ne o? Küs müyüz."
Söyledikleriyle kendime gelip, gidip elini öptüm. Hâlâ neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ablam boşalan çay bardaklarındaki çayları yenileyip dedemin yanına yere çömeldi. Bende hemen yanındaki yerimi aldım. Ama dedem gözleriyle bize 'içeri geçmemizi' söyledi. İkiletmeden gittik ama hayatımda ilk defa ablamla birlikte içeride konuşulanları dinliyordum.
"Hikmet Bey, eskiden beri tanırım seni. Ee sende beni bilirsin. Kötülük değil amacım. Nurgül kızım çok iyi kalpli, zehir gibi zekası olan bir kız çocuğu. Onun burada harcanmasına gönlüm razı gelmiyor. Hem orada yalnız kalmayacak ki. Hepimiz ona destek olacağız. Kendine ait bir odası olacak. Okuyup güzel yerlere gelsin istemez misin sende torununun? "
"İsterim elbet. Okula da gönderiveriyom ben onu burada. Mimar oluveğcem diyo. "
"Ah, Hikmet Bey. İstanbul'daki okulla buradaki okul bir olur mu hiç? Bak, mimar olmak istiyormuş, kendin dedin. Köy okulundan mimar çıkmaz demiyorum ama bu şartlarda çok zor. Önünde daha iyi imkanlar varken neden zora sürükleyeceksin?""Anlayıveriyom ben seni, iyi de deyiveriyon amma çok zor."
" Bende seni anlıyorum ama sende sanki çocuğu senden koparmaya çalışıyormuşuz gibi konuşuyorsun Hasan Bey. İstediğin zaman gel gör, Tatillerde de bizzat İhsan getirecek buraya. Hem bizim inşaat şirketini biliyorsun. Biraz büyüyünce de işleri öğretiriz. İster bizim şirkette isterse de gönlünün istediği yerde çalışır.
Sen bu dünyadan göçüp gittiğinde, bu kız tek bunları başına başaramaz. Akıllıca düşün. Cani değiliz ya biz. "
Duyduklarım kalbimi titretip beynimde patlayacak gibi büyüyordu. Evet ben mimar olmak istiyordum ama burada kendi köyümde kalmak istiyordum. Dedemi bırakmak istemiyordum. Gözlerim dolmuş, korkuyla dedemin cevabını bekliyordum.
" Artık bir cevap versen, bir he desen Hikmet..."
Dualar ediyordum dedem beni vermesin diye. Uzunca bir bekleyişin ardından konuşmaya başladı dedem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Bir İyilik Yap
Ficção GeralYeni Bölüm: Pazar Bu kitabı birlikte yazıyoruz. Hem öksüz, hem yetim. Hem çocuk, hem torun. Hem köylü, hem zehir gibi Hem kimsesiz, hem terbiyeli. Hem yoksul, hem karun kadar zengin. Nasıl mı oluyor? Nurgül'ün hayatı bu kitabın içinde.