Bölüm 9

767 115 18
                                    

Kalabalığın arka tarafından, surların kapısına yakın bir kaç kasabalının sevinç çığlıkları, Hero'ya kilitlenmiş gözleri çevirdi. Mousisi geliyordu, yaşlı bilgin Yunan tanrılarının tapınak yazıcısı.
Mousisi, özgürlük için savaşan tanrıların savaşlarına gider, yaşanan her şeyi tapınaklara yazardı; yaşananların hiç bir zaman bitmeyeceğine, bir şeylerin tekrar yaşandığına, bu tapınak yazıları sayesinde tekrar özgürlüğün kazanılacağına inanır ve her zaman

"Yazın! Yazın! Okuyun.." derdi halkına.

Uzun geçen bir aradan sonra, yeniden bir baharda Sestos halkıyla buluşan yaşlı bilge, karşılaştığı bu sevinç dolu bakışlardan gururlanarak elini kaldırıyor, halkı selamlıyordu.
Yaşlı bilgenin sakalları uzamış, yerde sürükleniyordu attığı yavaş adımlarıyla beraber. Halkı selamlayarak yürüdü, ileride, surların yanındaki büyük kaya parçasının yanına gelerek.
Yaşlı bilge kayanın yanına geldiğinde, kasabalı etrafında büyük bir daire halinde toplanmaya başlıyordu. Mousisi her savaş dönüşü bu kayanın üzerine çıkar, halkla yaşanmış savaşı paylaşır ve yaşananlardan sonra herkes el ele tutuşur, ruhlarının bağışlanması için dua ederdi.

Bu ayin, çocukları biraz korkuturdu ama bu korku fazla sürmezdi, birkaç dakika sonra eğlence yeniden başlardı. Savaşta ölenler için el ele tutuşan kalabalık bir daire oluşturur ve kutsal dualar başlar;
bu duaları ölen tüm askerler işitir ve Sestos'ta halkın kurduğu halkanın içinde görünen ruhlar yakınlarıyla vedalaşırdı. Ruhları gören çocuklar, bu yüzden dua ayini başladığında bir araya gelir ve bir evin içine saklanırlardı.
Kayaya çıkmak isterken zorlanan Mousisi'yi gören genç bir delikanlı yanına yaklaşarak
"Size yardım edebilir miyim?" dedi.
Gülümsedi Mousisi,
"Biraz kenara çekil" dedi.
Elindeki asasını yere vurdu ve yavaşça yükselerek kaya parçasının üzerine ayaklarını bastı. Ayaklarını yerden keserek, kayanın üzerine uçarcasına yükselen Mousisi, kendisine bakan şaşkın halka söylediği tatlı bir söz bir anda kahkahayı patlattı.

"Yüce tanrılar adına! Yüz iki yaşındayım ve yüz iki yıl sonra başardım bunu en sonunda... He he he, daha yaşlanmamışım demek!"

"SELAM SESTOS! Nasılsın?!"

"Sizi çok seviyoruz. Bize bu baharda hangi savaşı anlatacaksınız?!" Kalabalığın arasından yükselen bir ses sordu.

"Umarım bu yaşanmış son savaş olur! Dökülen kanlar bir daha dökülmesin! Herkes öldü, ama herkes... Karanlığın ölümsüz askerleri de! Gündüzün şövalyeleri de; herkes öldü...
Meleklerle Şeytanların savaştığı Tocviuvanda vadisi şövalyelerle doluydu, sessizlik vardı... Ilık bir sessizlik... Ölüm sessizliğinde esen ılık rüzgâr, yavaşça hızlanmaya başladı. Karanlıklardan gelen kanlı bulutlar, şövalyelerin birazcık cesaret aldığı güneşi tamamıyla karartmış, karanlık çökmüştü...

Şövalyelerimiz kılıçlarını ellerine yapıştırmışlardı adeta.

"Özgürlük için, ölmek lazım; ölmek içinde şeref, şerefli ölmek için de insan! İNSANLARIMIZ İÇİN! SESTOS İÇİN SAVAŞIN!" dediğinde büyük lider, bağırışlarla savaş başladı.
Karanlığın ölümsüz şövalyeleriyle Sestos'un askerlerinin kılıçları, şimşek gibi patlıyor, bedenlerden fışkıran kanlar yağmur gibi yağıyordu Tocviuvanda vadisi üzerine. Günler boyu kılıçlarla savaştılar; bedenlerine binlerce ok yemiş askerlerimiz yere yıkılmıyor, her ok, her kılıç darbesi onlara daha da güç veriyordu.
Ölümsüz bir asker ölmeden, bir askerimiz ölmemek için ruhuyla savaşıyordu; ruhların bedenleri terk etmesi yasaktı savaş bitene kadar... İnsanlar ölümsüzlüğü yok etti. Ölümsüzlük yok olduğunda da yaşayan tek bir asker kalmamıştı... Ama onlar ölmediler, buradalar! Hala yaşıyorlar. El ele tutuşun, gözlerinizi kapatın, dua edin; son kez vedalaşalım, teşekkür edelim onlara, bu baharı onlara hediye edelim" sözleriyle anlattı Sestos halkına yaşanan büyük savaşı Mousisi.

Cennete Suikast Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin