Üç yıl önce aklından tüm şüphelerini silen ve Fatma'nın iyileştiğine inanan Doktor Erol Bey, üç yıl sonra böylesine dehşet bir olayla karşılaşacağına asla tahmin edemezdi; şuanda halen daha olan bitene bir türlü inanamıyordu. Bu dehşet olaya inanmadığı gibi..
Doktor Erol Bey, çocukluğundan beri insanlar tarafından sevilen biriydi. Yalan söylemez, kavga etmeyi de hiç sevmezdi; bu yönleriyle de insanlar tarafından saygı görür ve çok sevilirdi. O, her zaman dünyanın gürültüsünden uzak yaşardı. Bu terbiyesi gençliğine de yansıdı; dürüst biriydi, azimli, cesaretliydi ve aynı zamanda doğayı çok severdi. Belki bu dürüstlüğü köylü anne ve babasından geliyordu; o, bir köylü çocuğuydu.
Doktor Erol Bey'in ailesi, dağların tepesinde, ahşap bir evde yaşardı. Evin ikinci oğluydu; ne kadar belli ettirmemeye çalışalar da, çocukluk yıllarında Erol Bey'i ailesi ağabeyinden de çok severlerdi.Zaten doğma sebebi de sevilmek içindi.
Annesi, ilk doğumunda özürlü bir evlat dünyaya getirmişti. Özürlü doğmuştu ağabeyi, 'büyüdükçe düzelir' dediler; fakat büyüdükçe daha da kötüleşti. Yürüyemiyordu. Kolları, elleri ve par- makları kilitlenmişti; konuşmak için gayret gösterdiği her seferde çenesinden aşağıya ağzı yamuluyordu.
Özürlü doğan kendi evlatları da olsa, ailesi doyamamıştı bebek sevgisine. Tanrıdan bir bebek daha istiyorlardı!"Tanrım bize verdiğin özürlü evladı
reddetmiyorum. Senin, yarattığın insanlara verdiğin her şey güzeldir; hayat gibi. Oğlum da bana hayat veriyor, ben oğlumu seviyorum ama bana bir çocuk daha nasip eyle, sağlıklı olsun bebekliğini görelim. Onu ağabeysiyle sevelim, ona arkadaş olur, beraber büyürler..."Dua ettikten sonra yattılar ve o gece baba bir tohum daha bıraktı bir çocuk daha isteyen annenin içine!
Aylar geçti Erol Bey'in annesi hamileydi ve karnında geleceğin Doktor Erol Bey'ini taşıyordu. Yedi aylık olmuştu; Erol Bey her an doğacak gibiydi çünkü annesini içini yırtarcasına tekmeliyordu...
Gecenin bir yarısı, daha mezarlıktaki ölü ruhların uyanmadığı bir saatte, soğuk bir gecenin yalnızlık kokan saatlerinin sessiz- ce akıp giden dakikalarında, annesinin doğum sancıları başlamıştı.Duyduğu acı bir çığlıkla, annenin "Aaahhhhhh" sesiyle uyandı Erol Bey'in babası. Karısı terler içinde çırpınıyor, yardım istiyordu.
"Bana yardım bul! Çocuk geliyor!'"
Gariban köylü babasının nasırlı elleri birbirine dolanmış, gübre kokan teni terlemeye başlamıştı, eli ayağı birbirine dolaşıyordu. Hazırlıksız yakalamıştı doğum Erol Bey'in ailesini. Babası gecenin bir yarısı ne yapacağını bilemiyordu; dışarı çıkıp, şehre inerek bir doktor çağırmak gerekiyordu ama gece o kadar karanlıktı ki bu karanlıkta şehre inmesi için ancak bir mucize olması gerekiyordu: o karanlıkta ya güneşin doğması ya da büyük bir ateşin yanması.
Erol Bey'in annesinin doğum sancıları, özürlü ağabeysini korkutmaya başlamıştı.Boğazından bağlanmış zinciri kırmak için kafasını yerlere vuruyor, bir köpek gibi hırıldıyordu. Dayanamadı babası, bir yandan karısının doğum sancıları, bir yandan özürlü evladının insanın kulaklarını tırmalayan sesleri, gecenin bir yarısında kapıyı açıp kendisini dışarı atmasına neden oldu.
Koşarak ahıra gitti. İnekleri bağladığı yerdeki gaz lambasını aldı. Ahırdan çıkarak karanlığın içinde köyün merkezine doğru yol almaya başladı; elindeki gaz lambası ne kadar yolunu göstermese de karısını kurtarmak isteyen, gariban köylü babanın yüzündeki cesareti aydınlatması yetiyordu geceleri yarmasına.
![](https://img.wattpad.com/cover/87033378-288-k621941.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennete Suikast
Horror"Cennetten sevdiği erkek uğruna saçlarından sürüklenerek cehenneme atılan bir kadının hikayesine çağırıyorum seni." dedi doktor Erol bey....... !!! Cennet'e Suikast bir LUCİD çalışmadır!!!