44. Bölüm

1.9K 166 1
                                    

   Ağır adımlarla yukarıya doğru çıktım. Ed'i oradaki koltuklardan birinde oturduğunu görünce istemsizce gözlerimi devirdim. Bay ve Bayan Martin ortalıkta yoklardı.

   Hızlı bir şekilde onun önünden geçerek odaya girmeye çalışmıştım ama Ed kolumdan sert bir şekilde çekerek beni durdurmuştu. Dişlerimi sıktım.

"Bırak beni!"
"Hayır bırakmayacağım. Bu hep böyle mi olacak. Artık beni görmezden mi geleceksin?"
"Görmezden gelmiyorum ki hiç yokmuşsun gibi davranıyorum."
"Ama gördüğün gibi burdayım ve karşındayım."
"Beni rahat bırak." Diyerek sesimi yükselttim.
"Hayır çünkü buna bir açıklık getirmemiz gerekiyor. Biz dostuz. Bu şekilde olmaz."
"Ben buraya seninle konuşmaya değil, Tyler'ı görmeye geldim. Bu haftasonu o buradan kurtulacak."
"Nasıl olacakmış o? Basiliski buldun mu da bu kadar emin konuşuyorsun?"
"Bu seni hiç ilgilendirmez. Şimdi beni bırak!" Dedim ve kolumu ondan kurtararak odaya doğru girdim.

   Kapıyı ağır adımlarla kapattım ve ona doğru ilerledim. Kapı sesini duymuş olmalıydı ki kafasını bana doğru çevirmişti.

   Bunu yapınca istemsiz olarak gözlerimi büyütmüştüm. Çok kötü hatta berbat görünüyordu. Eski halinden hiçbir şey kalmamıştı neredeyse. Vücudu zaten bembeyazdı. Gözleri neredeyse içine göçecekti ve saçları uzamıştı.

   Kendimi düşüncelerimden ayırıp onun yanına gittim. Yavaş bir şekilde elini tuttum ve gülümsedim.

"Merhaba Tyler."

   Hafifi bir şekilde tebessüm etmişti. 

"Merhaba" dedi çok zor bir şekilde.
"Kendini konuşarak yorma. Sadece beni dinle tamam mı...." Yutkundum ve konuşmaya devam ettim.

"Tedavini buldum."
   Bunu söylediğimde suratını bir hüzün kaplamıştı sanki.

"Seni bu haftasonuna kadar buradan çıkartacağım Tyler. Artık daha iyi olacaksın." Dedim ve ona doğru yaklaşarak alnına bir öpücük kondurdum. Gözlerini kapattı ve ağlamaya başladı. Saçlarını okşuyordum. Kendimi tutamamış ve ben de ağlamaya başlamıştım.
   Neler yaşadığını bilmesem bile içimde bir yerlerde hissedebiliyordum.

   Yukarıya doğru baktım ve gözlerimden akan yaşlarımı sildim.

   O sırada içeriye Doktor Wilson girmişti. İkimiz de ona doğru baktık.

"Bella burada olduğunu bilmiyordum."
"Merhaba Max." Dedim gülümseyerek.

     O da gülümsemişti.
"Tyler'ı muayene etmem gerekiyor. İzninle." Dedi ve stetoskopunu boynundan aldı.

    Doğruldum ve kafamı sallayarak kapıya doğru ilerledim. Aklıma bir şeyin takılmasıyla tekrar Max'a doğru döndüm.

"Bay ve Bayan Martin'in nerede olduğunu biliyor musun?"
"Bay Martin Emily'nin yanına gitti. Bayan Martin'ini de en son kantinde görmüştüm. 
   Gülümsedim ve kafamı sallayarak oradan çıktım.

   Ed'in tam önümde belirmesiyle geriye doğru tökezledim.

"İçeride neler oluyor?" Diye sordu.

   Ona cevap vermemiştim. Gözlerimi karşıdan ayırmadan merdivenlere doğru ilerledim.

"Duyduğuma göre John da buradaymış. John Andrea."

   Bunu demesiyle ona doğru döndüm.

"Benimle dalga mı geçiyorsun? Bunun komik olduğunu falan mı sanıyorsun? Çünkü eğer öyleyse biraz aklını yitirmiş olmalısın. Benden uzak dur Ed! Sana o kadar söylüyorum."

  Tam arkamı dönüp gidecekken bir şey daha söylemiştim.

"Bu arada David'i de rahat bırak. Çünkü o konuyu da biliyorum." Dedim ve arkamı dönerek aşağıya doğru indim.

    Kantine geldiğimde gözlerim Bayan Martin'i aramıştı. Onu bulduğumda yanına doğru ilerledim. Öylece yere bakıyor, önündeki çayını soğutuyordu.

   Sandalyeyi çektim ve önüne doğru oturdum. Ellerimi masanın üzerine koyarak ona seslendim.

"Bayan Martin! Bayan Martin!"

   Ama o kadar derin düşünceler içerisindeydi ki beni duymuyordu. Kendimi bağırmak zorunda kalmış gibi hissetmiştim.

"Megan!"

Nihayet gözlerini sabitlediği yerden çekip bana bakmıştı. Burnunu çekti.

"Sen iyi misin?" Diye sordum.

Kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Her şey üst üste geliyor. Tyler burda böyle hasta...Emily evde öyle sürekli buraya gelip ağabeyini görmek istiyor. Sürekli ağlıyor. Biz ise ne yapacağımızı bilmiyoruz."

Masanın üzerimde duran elini tuttum.

"Bayan Martin. Tyler bu hafta sonu sapasağlam bir şekilde evine dönecek ve her şey eskisi gibi olacak. Artık bu şeye karşı savaşmayacağız."

Bunu dememle birlikte bana hiç inanmayarak bakmıştı.

"Yalan söylüyorsun. O iyileşemeyecek. O kız gibi buna yenik düşecek ve ölecek." Dedi gözlerini kırpmadan.

Bunu söylemesi ile elini bırakmıştım.

"Size inanamıyorum. Hangi ara bu kadar kötümser oldunuz ve buna karşı koymayı bıraktınız. Daha Tyler bile bırakmamışken bu isyanınızın sebebi nedir?" Dedim sert bir şekilde.
"Görmüyor musun! O her gün daha da kötü oluyor."
"Ne olursa olsun. Bu hafta sonu o buradan sapasağlam çıkacak."

Yere doğru baktım.

"Bunu göremeyecek olsam bile. Yemin ediyorum ki buradan kurtulacak!"

Kurtlar Arasında (4. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin