Karadut ağacının koyu kızıl meyveleri de bir zamanlar kar beyazı idi. O dutlar nasıl oldu da renk değiştirdi bilir misiniz? İşte öyküsü:
Pyramus, Kraliçe Semiramis'in ülkesi Babil'in en yakışıklı genci, Thisbe ise en güzel kızıydı. Birbirine komşu evlerde yaşayan bu iki genç birbirlerine aşık oldular ama aileleri evlenmelerine izin vermiyordu. Ancak ailelerin bu itirazı gençlerin aşkının giderek büyümesine mani olamadı.
Çok geçmeden evlerini birleştiren ortak duvarda küçük bir çatlak olduğunu keşfettiler. Onlardan başka hiç kimse duvardaki bu çatlağın farkında değildi. Aşk neye kadir değildir ki! Artık bu çatlaktan hiç değilse seslerini birbirlerine duyurabiliyorlar, sevgi dolu sözler fısıldıyorlardı.
"Acımasız duvar!" diyorlardı, "bu iki aşığı neden ayırıyorsun? Ama gene de sana nankörlük etmemeliyiz, Hiç değilse birbirimize olan aşkımızı kelimelerle de olsa ifade etmemizi sana borçluyuz." Gece olup ayrılma vakti geldiğinde ise duvarın iki tarafında dudaklarını duvara dayayıp öyle vedalaşıyorlardı.
Bir sabah, şafak yıldızları ortadan kaldırıp güneş çimenlerin üzerindeki kırağıyı erittiğinde her zamanki yerlerinde buluştular. Kötü talihlerine lanetler yağdırdıktan sonra ertesi gece, el ayak çekildikten sonra kimselere görünmeden evlerinden çıkıp buluşmaya karar verdiler. Buluşacakları yeri surların dışındaki Ninus'un Türbesi olarak belirlediler. Erken gelen pınarın yanındaki dut ağacının altında diğerini bekleyecekti.
Her konuda anlaşmışlar, ikisi de sabırsızlıkla güneşin sulara gömülmesini ve oradan gecenin yükselmesini beklemeye başlamışlardı. Gece olduğunda önce Thisbe, tanınmamak için başını kocaman bir atkıyla sardıktan sonra, ailesine görünmeden evden uzaklaştı ve türbenin olduğu yere gelerek kararlaştırdıkları gibi dut ağacının altına oturarak beklemeye başladı.
O sırada gecenin koyu karanlığında, çenesinden süzülen kanlardan avdan döndüğü anlaşılan dişi bir aslanın, hararetini gidermek için pınara doğru geldiğini gördü. Gördüğü manzaranın dehşetiyle kendini hemen yakındaki bir mağaraya attı. Bu arada aceleden atkısını düşürdüğünü fark ettiyse de aslana yem olmak korkusuyla geri dönemedi. Aslan suyunu içtikten sonra ormana dönmek için yola koyulurken yerdeki atkıyı gördü ve kanlı ağzıyla yoklayıp didikledikten sonra yoluna devam etti.
Gecikmiş olmanın telaşıyla hızlı hızlı randevu yerine doğru yürüyen Pyramus kumda aslanın ayak izlerini fark edince beti benzi attı. Biraz ötede yerde duran kanlı atkıyı da görünce:
"Ah benim şanssız sevgilim, senin ölümüne ben sebep oldum. Canımdan çok sevdiğim sen, aşkımızın ilk kurbanı sen oldun. Arkandan geleceğim. Bütün kabahat bende, seni böyle tehlikeli bir yere gönderdim ve seni korumak için senden evvel buraya gelmedim. Hey, aslanlar! Kayalıklardan çıkıp gelin ve bu suçlu bedeni dişlerinizle parçalayın!"diye bağırdı. Yerdeki kanlı atkıyı alarak buluşacakları ağacın altına geldi ve onu gözyaşlarıyla ıslatarak öpmeye başladı. Sonra da:
"Deseninde benim kanım da olacak" diyerek kılıcını çekti ve kalbine sapladı. Yaradan fışkıran kanlar toprağa yayıldı, ağacın köklerine ulaşarak gövdesinden meyvesine yükseldi ve ağaçtaki beyaz dutları baştan aşağı kırmızıya boyadı.
Bu sırada , korkudan hala titreyen Thisbe, sevgilisini hayal kırıklığına uğratmamak için usulca mağaradan dışarı çıktı. Atlattığı tehlikeyi ona anlatmak için sabırsızlanıyordu. Ağacın yanına geldi, ağaçtaki kırmızı dutları görünce bir an için yanlış yere geldiğini düşündü. Böyle tereddüt içindeyken bir anda yerde can çekişmekte olan birisi olduğunu fark etti. Onun sevgilisi olduğunu görünce haykırmaya, dövünmeye başladı. Onun cansız bedenini kucaklıyor, yaralarını gözyaşlarıyla yıkıyordu.
"Ah Pyramus "diye haykırdı. "Bu nasıl oldu? Bana cevap ver. Ben Thisbe'yim, senin Thisbe'n. Bitanem, duy beni ve başını kaldır!" Thisbe adını duyan Pyramus birden gözlerini açtı ama sonra tekrar yumdu. Bu sırada yerde kendi kanlı atkısını ve onun kılıcının kınında olmadığını gören Thisbe:
"Sen kendini vurdun ve bunu benim için yaptın. Ben de cesurum ve aşkım da senin aşkın kadar güçlü. Buna ben sebep olduğum için arkandan geleceğim. Bizi ayırabilecek yegane şey olan ölüm arkandan gelmemi de engellemeyecektir. Ve ey bizim kederli ailelerimiz, bu son ortak arzumuza karşı gelmeyin, aşk ve ölüm bizi birleştirdi, mezarımızı da tek yapın. Ve sen ey ağaç, bu kıyımın izlerini sakın kaybetme, dutların kanımızın anısını hep taşısın." Bunları söyledikten sonra kılıcı var gücüyle göğsüne sapladı.
Thisbe'nin ailesi onun son dileğini yerine getirdi, tabi tanrılar da. Bedenleri tek bir mezara kondu ve o günden sonra dut ağacı, onların anısına, meyvelerini koyu kızıl renkte verdi...
OVID ( Publius Ovidius Naso )
M.Ö 43 - M.S 17
KAYNAK
http://dileky.blogcu.com/pyramus-ile-thisbe/2941841

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meraklı
Random"Benim özel bir yeteneğim yok. Yalnızca tutkulu bir meraklıyım." - Albert Einstein Araştırdığım ve yayımlamaya değer bulduğum birçok tarihi kişiliği ve olayları elimden geldiğince sizinle de paylaşamaya çalışacağım. Benimle birlikte öğrenin. Umuyoru...