Stockholm Sendromu

20 1 0
                                    

Stockholm Sendromu, bir kimse tarafından kaçırılan kişinin, yani rehinenin, kendisini rehin alan kimseyle diyaloğu ve iletişimi sonucu oluşan, ona karşı beslediği duygular, sempati ve empati gelişimi olarak özetlenebilecek psikolojik durumun adıdır. Bu sendrom, Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılmıştır.

Stockholm sendromu sonucunda oluşan sempati ve empati gelişiminde ortaya çıkan psikolojik ruhla birlikte,

• Rehine, onu rehin alan kişinin duygularını anlamaya başlar.

• Rehine, onu rehin alan kişinin oluşturduğu, kendisini zora sokan kötü koşulları benimser, bu koşulları savunur ve o kişinin yanında yer alır, ona yardım eder.

• Rehine saldırganla özdeşleşir.

• Hayatta kalma duygusunun verdiği duygu yoğunluğuyla rehine saldırganla birlikte hareket eder hale gelir.

Tüm bu durumlar, kurbanın kendi kendine aldığı bir karar doğrultusunda gerçekleşmez. Bu aslında, yaşadığı şiddet ve anksiyetenin doğurduğu bir sonuçtur.

Kimi zaman, yalnızca rehin alma değil, taciz, tecavüz, aile içi şiddet, dini ve siyasi baskı sonucu oluşan birtakım saldırı durumlarında da Stockholm Sendromu'na rastlanabilir.

Stockholm Sendromu Adını Nereden Alır?

Psikiyatr Nils Bejerot, Stockholm Sendromu'nun ismini verirken 1973 yılında İsveç'in başkenti Stockholm'de yaşanmış bir olaydan etkilenmiştir. Bu olayda, banka soyguncusu Jan-Erik Olsson, 4 banka görevlisini tam altı gün, 131 saat boyunca rehin alır. Rehin tutulan görevlilerden Kristin Enmark isimli bir kadın, banka soyguncusuna duygusal anlamda bağlanır. Yalnızca o değil, tüm rehineler soyguncunun lehine ifade verir. Savunma için para bile toplarlar. Serbest kaldıklarında, soyguncuya duygusal olarak bağlanan Kristin Enmark soyguncuyu savunmaya devam eder, hatta nişanlısını dahi terk eder ve soyguncunun hapisten çıkmasını beklemeye karar verir, sonunda da onunla evlenir.

Olay esnasında, basın telefon aracılığıyla rehinelerle konuşur. Kristin Enmark, "Ben asıl polislerden korkuyorum, burada gayet iyi vakit geçiriyoruz" der. Bu söz üzerine, gazeteler, "Soyguncu bankadan para çalamadı ama bazılarının kalbini çalmışa benziyor" şeklinde başlık atar.

Lehine olan tüm bu açıklamalar sayesinde, İsveçli banka soyguncusu Jan-Erik Olsson, yalnızca 8 yıl hapis yatıp çıkar ve Tayland'a yerleşir.

Bu sendrom, daha birçok rehine olayında yaşanmıştır.

Stockholm Sendromunun Gelişim Mekanizması:

Kurbanlar ya da rehineler, sürekli şiddet yaşamanın bir sonucu olarak, saldırganla özdeşim yaşar. Hayatta kalma stratejileri geliştirmeye çalışır. Sonuçta, hayatta kalmak için saldırganıyla hareket etmeye başlar. Bu, kurbanın iradesi dışında gelişen bir durumdur, şiddetin de doğrudan sonucu olarak nitelendirilebilir.

Sonuç olarak, travmatik bir bağlanma süreci başlar. Saldırganın ilk amacı kurbanı köleye çevirmektir. Bu amaç uğruna, kurban üzerinde, onun hayatının her alanında etki edecek şekilde despot bir denetim kurar. Fakat, kurbanın yalnızca boyun eğmesi onun için yeterli ve tatmin edici olmaz. İşlediği suçu ya da suçları da haklı göstermek niyetindedir. Bu saldırgan için adeta bir psikolojik ihtiyaçtır. Bunun için de, kurbanın onayına ihtiyaç hisseder. Bu yüzden, hiç durmadan, kurbanın ona minnet, saygı ve hatta sevgi göstermesini ister. Kurban üzerinde bu isteklerini belli eden bir baskı kurar. Kurban da, hayatta kalmasını bu istekleri yerine getirmek olduğu hissiyatı içerisinde, saldırgana bağlılık geliştirir. Sonuç olarak, kurban, gönüllü bir kurbana dönüşmüş olur.

Tarihten Stockholm Sendromu Örnekleri:

• 1974 yılında, Patty Hearst isimli milyoner bir kadın, bir terörist grup tarafından kaçırılır. Grupla birlikte geçirdiği iki ayın sonunda, kendisini kaçıran grupla birlikte banka soygunu yaparken yakalanır ve kendisini kaçıranlarla birlikte hapse mahkum olur.

• 2001 senesinde, gazeteci Yvonne Ridley, Afganistan'da Taliban tarafından kaçırılır. İlk 11 gün, kendisini kaçıranlarla anlaşamaz, onlarla sürekli kavga eder ve protesto amaçlı olarak yemek yemez. Sonrasında, İslamiyet'i incelemesi şartıyla serbest bırakılır. Ardından da İslam'a gerçekten ilgi duymaya başlar ve 2003 yılında Müslüman olur.

Medyadan Stockholm Sendromu Örnekleri:

• George Orwell'ın 1949 senesinde yazdığı 1984 isimli romanında, Winston karakteri kendisine işkence yapan insana nasıl aşık olduğunu anlatır.

• İlk çekimi 1933 senesinde yapılan King Kong filminde, canavara kurban gidecek olan kadın King Kong tarafından kurtarılır, kız King Kong'u çok sever.

• Celladına Aşık Olan Köle (A Life Less Ordinary)

• Costa Gavras'ın "Mad City"

• Güzel ve Çirkin (Beauty and the Beast)

• Terence Stamp'ın oynadığı "The Collector"

• Woody Allen'ın "Sleeper"

• Sidney Lumet'nin "Dog Day Afternoon"

• Nick Cassavetes'in "John Q"

• David Hackl'ın Saw (Testere)

• Samuel L. Jackson ve Kevin Spacey'nin başrollerini oynadığı "The Negotiator" isimli filmlerde bu konu işlenir.

• Türk sinemasında da bu konu çok kez işlenmiştir. Gırgır Ali, Fırtına ve Seni Seviyorum filmleri bunun örneklerindendir.


KAYNAK

https://www.google.com.tr/amp/s/www.makaleler.com/amp/stockholm-sendromu-nedir-ornekleri-ve-yasanan-olaylar

MeraklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin