10.BöLüM: Kayıp

188 24 3
                                    

Resim, Yazel

***

Hissizlik..kalbimin şuan da barındırdığı tek his hissizlikti. Şuan ki halimi,ne hissettiğimi soracak olsalardı bu şekilde cevap verirdim. Hissizim derdim. Çünkü hissizdim. Oysa şuan da kalbimin acı çekmesi gerekmez miydi? Sinirden bağırıp kendimi sakinleştirmem gerekmez miydi? Peki ben bunları şuan neden hissedemiyordum? Belki de hala olayın etkisinden kurtulamamıştım. Evet bu kesindi. Olayın etkisinden kurtulamamıştım.Bana ima etmeye çalıştığı şey o kadar fazla ve ağırdı ki kalbim bunu kaldıramamıştı bile. Acı çekmek yerine ruhsuz olmayı tercih etmişti. Ama ruhsuz olmam, gözlerimden gözyaşlarımın akmasına engel olamamıştı. Ağlıyordum..

Sessizce yanaklarımdan aşağıya doğru süzülen gözyaşlarım, kalbime akıyordu. Birer birer hepsi oraya damlıyordu. Ama orası o kadar büyük değildi ki, gözyaşlarımı taşıyamazdı. Gözyaşlarımın kalbimde oluşturduğu selde, ben boğulurdum. Yok olurdum. Paramparça olurdum. Şuanda da olduğu gibi.

Hissiz olduğum gerçeği, kalbimin parçalara bölündüğünün kanıtıydı. Kalbim o kadar çok parçalara ayrılmıştıki, kalbimde sağlam olan tek bir parçam bile kalmamıştı. Bu yüzden hissizdim. Kalbim yok denecek kadar parçalara ayrılmıştı ve bunun sonucunda ben hissizleşmiştim. Hissiz olurken keşke gözyaşlarımıda durdurabilseydim. Akmasına engel olabilseydim. Ama gözyaşlarımın akmasından, hâla içimdeki birkaç parçanın yaşadığını anlayabiliyordum. Anlıyordum çünkü gözyaşlarım acının belirtisiydi. Çaresizliğimin apaçık kanıtıydı. Acı kalbimdeki yerini bana, yavaş yavaş gösteriyordu. Çünkü sabahtan beri hissizce ağlayan ben, şuan kalbimi elimle tutarak ağrının geçmesini bekliyordum.

Ama bunu bekleyecek bir vaktim bile yoktu. Eve çok geç kalmıştım. Beni merak içerisinde bekleyen bir annem vardı. Her şeyden, yaşadığım kabustan haberi olmayan bir annem.

Kalbimin ağrısını umursamadan, elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim ve yavaşça oturduğum yerden ayağa kalktım. Bir iki adım ötemde yerde duran çantamı ve onun yakınında duran telefonumu aldım. Çekip gitmeden önce, telefonumu fırlatıp gitmişti. Telefonumu yere atması, hiç vermemiş olmasından iyiydi. Bu yüzden bu kısmı kafama dert etmedim. Zaten şu telefon, bana dert açmaktan başka hiçbir işe yaramamıştı.

Her şeyi şimdilik bir kenara bırakıp, bu odaya bırakıp, çıktım kütüphaneden. Hızlı adımlarla ilerledim, çünkü okulun kapanmış olmasından çok korkuyordum. Eğer öyle olsaydı buradan çıkamayacaktım. Ama koridorun ışıklarının açık olduğunu görmek, beni az da olsa rahatlatmıştı. Adımlarımı daha da çok hızlandırdım ama sol tarafımda hafif aralık olan müzik sınıfı, dikkatimi oraya toplamıştı. İçimdeki bir tarafım, oraya bakmam konusunda beni dürtüyordu. Merak duygusu tüm bedenimi esir almıştı.

Kapının altından gelen hafif ışık, içeride birisinin olduğunu gösteriyordu. Birisinin bu kapının ardında olduğu kesindi, peki o kişi kimdi? Hayır bakmamalıydım. İlerlediğim koridora doğru bir iki adım atmıştımki ayaklarım geri dönüp, aralık olan sınıfın kapısına doğru ilerlemişti. İşte yine aynı şeyi yaşıyordum. Hislerim, bakmamam konusunda içimden geçirdiğim duygularım, içimdeki aptal tarafa yeniliyordu. Merakıma yeniliyordu ve ben artık çok korkuyordum. Bitmek bilmeyen merakımın, benim başıma kötü işler açmasından çok korkuyordum.

Az öncekinin aksine şuanda sağ tarafımda bulunan kapıya doğru biraz daha yaklaştım. Artık tam anlamıyla kapının dibindeydim ve orada ne olduğunu görmeme engel bir tek şu kapı vardı. Kapının kolunu tuttuğum sırada içeriden bir ses yükselmişti. Ne olduğunu anlamamıştım ama acı çeker gibi bir sesti bu. Daha çok merak etmiştim. Bu yüzden düşünmeyi bir kenara bırakıp, kapıyı hafifçe araladım ve sınıfın içerisine bir iki adım attım.

İÇİMDEKİ SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin