Bölüm 5

147 8 0
                                    

(Mihri'nin ağzından)

Eve varabildiğimde çok yorgundum. Sinirliydim. Makyajım ağlamaktan akmış korkunç olmuştum. Dayanamayıp hazar'ı aradım.

"Aradığınız numaraya şuan ulaşılamamaktadır. Sinyal sesinden sonra mesaj bırakınız" telefonu kapatıp yatağa çöktüp ağlamanın dozajını arttırdım. Başına bir şey geldiyse...

"Hazar" diye fısıldadım. Gururumu falan bir kenara atıp tekrar aradım. Açılmadı bir daha aradım. Pes etmeden saatlerce Hazar'ı aradım.

Hazar ne olursa olsun telefonumu açardı. Ağlamaktan yorgun düşünce yatağa girip bacaklarımı kendime çektim.

"İyi olsun" diye sayıkladım uykuya dalincaya kadar.

...

"Mihri kalk"

"İstemiyorum"

"Sana anlatacaklarım var mihri. Dün hazarla beraber olduk" uykuya tekrar dalacağım sırada cümleler beynimde yankılandı

"Ne"

"Duydun işte. O ve ben..." Dedi kızararak

"Sana inanmıyorum" dedim gözlerimi devirerek

"O harika..." Dudak büktüm. Hazar mı harika! Peh. Boklu sıpa o daha.

"Ya eminim"

"Öyle güzeldi ki... Ömrümün sonuna kadar unutmayacağım..."

Tamam şöyle bir gerçek var. Ablam- bana-en-yakın-arkadaşımın... Devam edemeyeceğim kusmakla meşgulum. O anlatmaya devam ederken yüzümü kırıştırdım.

"Hazar'in yüzüne bakabilmek istiyorum. Sus artık. hem siz nerde karşılaştınız" kahkaha atarak bana cevap verdi.

" Ben senin kaybolduğunu söylemek icin onu aradım. Oda hemen geldi"

"Nasıl yani hazar kaybolduğumu biliyor muydu?"-ve telefonlarını acmadı. Ben kaybolmuştum. Sokakta o vakitte yalnız dolaşıyordum. Hazar ablamı düzüyordu.

"Evet biliyordu" renkten renge girdiğime emindim. Bunu şuana kadar düşünmemiştim ama ben onu aradığımda sokakta birileri tarafından...

Hazar -hiç bir zaman telefonunu kapatmayan hazar- ablamla olurken telefonunu kapatmıştı.

-seni duymak istemiyor. Artık umrunda degilsin. Zaten bıktığını söylemişti.

"Sonra konuşalım mı?" Diyerek odamdan çıkmasını istedim. Bir seyler söyledi ama duymadım. Boş gözlerle ona baktım. Sabahta aramamıştı mihri ne oldu iyi misin diye.

-onu rahat bırakmanın zamanı geldi. Çık hayatından-

"Ama o benim sahip olduğum tek şey" diye bağırdım kendi kendime

"Yapamam"

Beni umursamıyor. Benden sıkıldı. Beni takmıyor. Bana eskisi gibi değer vermiyor.

Bazı insanların bazı sözleri vardır. Öylesine olduğunu bilirsiniz. Hazar öylesine konuşmaz. Saçmalamıyorsak. Hazar genelde doğru söyler. Hazar bana aklından ne geçiyorsa söyler.

"Mert nasılsın" dedim ani bir kararla onu arayarak

"Eh iyiyim sen. Dün şoförüm götürmek için ısrar etti. Bende seni aradım ama bulamadım"

"Ablamla eve dönüyorduk. Bende seni bulamadım"

"Bu gece telafi etmek ister misin?"

"Bunu sormanı bekliyordum" diye kıkırdadım

"Seni 7'de alırım"

"Pekala"

...

Üzerime çiçekli bir elbise giyip saçlarımı ördüm.

Hazar'a sinirliydim. Hazar içimde bir burukluk bırakmıştı. Bu saat olmuştu. Beni aramamıştı. Ara sokakta bir yerde zor durumda olsam haberi olmayacaktı. Kendimi toplayarak aynada son kez kendime baktım ve aşağıya indiğimde ailemle sohbet eden Mert'i buldum.

Çok az sohbet ederek yemek yedik. İçimden gülmek,konuşmak gelmiyordu. Saatlerce Hazar'a sarılıp ağlamak istiyordum. Önce kızıp bağırıp sonra sarılmak istiyordum.

"Mihri iyi misin?"

"Beni eve bırakır mısın? Karnım ağrıyor" diyerek uydurdum. Ayağa kalkıp hesabı ödemeye gitti. Bende telefonumu kontrol ettim. Yoktu. Aramıyordu.

-sana bıktım dedi ne araması çocuk şuan parti veriyordur-

"Kalkalım" dedi Mert kolunu uzatarak. Koluna girip ona yaslandım. Arabaya kadar bana destek olarak yürüdü.

Arabadan inip kapımı açtı ve inmeme yardım etti.

"Çok yorgun gözüküyorsun"

"Yoruldum" kapının önüne kadar benimle yürüyüp kapıyı çaldı. Ardından alnımı öptü. Otomatik kapı açılırken arkamı döndüm ve içeri girdim.

"Seni fırsatçı piç" hazarın sesi havayı bıçak gibi ikiye böldü. Gerisini zaten siz tahmin edin. Hazar bir güzel dayak yedi. Mert'i durdurmak icin her uzandığımda kendimi durdurmak zorunda kaldım. Son yumruğu atacağı sırada elini tuttum.

"Yeter" içimden Hazar'ın basını kucağıma alıp pansuman yapmak gelsede yapmadım . O beni özgür bıraktıysa bende onu bırakacaktım.

"Gel yarana bakalım" diyerek Mert'i içeri sürüklemeye çalıştım.

"Cem amca" diyerek selam verdi

"Baba"

"Neler oluyor"

"Bu serseri bana saldırdı. 2. Kez"

"Kim bu?" diyerek bana döndü. Omuz silksem bir dert silkmesem bi.

"Hazar" diye fısıldadım. İsmini duyunca hazar ayağa kalkıp babama saçma bir selam verdi

"Sana kaç kere dedim Mihri'nin etrafında dolaşma "diye bağırdı "Anlamıyor musun! Oğlum yapışkan falan mısın?"

"Baba gereği yok. Mert vardı yanımda"

"Ya olmasaydı." Gözlerim dolarak hazara baktım. Ve gözlerimi kaçırdım .

"Dün ne olduysa o olur" dedim anlayacağını tahmin ederek

"Dün ne oldu ki"

"Saldırdığında ayırdılar efendim" diye araya girdi Mert

"Defol" diyerek hazar'in yüzüne kapıyı çarptı babam .

Yapma diye haykırmak istedim. O suçlu ama hazar. O benim abim, kardeşim, babam, arkadasım, o benim herseyim. Onu böyle aşağılama...

Ama diyemedim. Hazar'in hayatından çık mihri. Canını yeterine yaktın.

"Odana çık mihri"

....

Sonra gelen günlerde hep yalnızdım. Okula gittim. Geldim. Bacaklarımı kendime sarıp saatlerce oturdum. Dümdüz karşıya baktım. Hazar'in telefonlarını açmadım. Neredeyse intihar girişimcisi moduna girmiştim.

"Hadi ama mihri neler oluyor" dedi ablam yatağa otururken

"Konuşmak istemiyorum"

"Annemler yokken dışarı çıkalım mı? Hem uzun süre yoklar biliyorsun"

"Yola çıktılar mı?"

"Evet"

"Simdi beni yalnız bırakır mısın? Çok yorgunum" diyerek yorganının içine girdim. Bir seyler mırıldanıp giderken uyumak için bütün gücümü kullandım.

Güneşin Öteki TarafıWhere stories live. Discover now