Önceki Bölüm Hakkında Ufak Bir Özet
Jian ve Medusa öpüştükten bir süre sonra Medusa utanç içinde kaçmıştı.
Jian, yavruların güçlenmesi gerektiğini söyleyerek onları vadiye kısa bir süreliğini salmıştı.
Bu süre içinde ise mağarada hep meditasyon durumunda kalmıştı.
Mağaradan ayrılma günü geldiğinde ise mağaradaki herkes büyük bir ziyafet düzenlemişti.
Jian karnını doyurduktan sonra yıkanmak için göletin yanına gitti.
O sırada Medusa'da onu takip etmişti.
Medusa'yı fark eden Jian, onun çıkmasını sağladı.
Jian ve Medusa kısa bir süre öpüştükten sonra, Medusa hayat hikayesini anlattı.
Ardından tekrar uzun bir süre öpüştüler.
Fakat yavrular ikisini de gölete düşürmüştü.
-------------------------------------------------------------------------------
Güneş yavaş yavaş doğuyordu. Güneş kendini gösterirken havada kızıl renginde bir görüntü ortaya çıkmıştı. Bu kızıllığı görenler nedenini merak ederdi. Ama kimse neden olduğunu bilemezdi. Çünkü güneşin ışınları, Jian'ın gölette olan neredeyse çıplak olan vücuduna çarpıyordu. Güneşte tabii ki bu fırsatı hiç kaçırmayarak bütün ışınları ile Jian'ın bedenini sarmalamıştı.
Maskesiz Jian... Ve neredeyse çıplak sayılabilecek vücudu. Jian'ın vücudunu güneş hissetmişti. Bu yüzden de havada kızıl bir renk oluşmuştu. Bu kızıl renk, güneşin utancından başka bir şey değildi...
Jian, güneşin ışınları yüzünden göz kapaklarını yavaş yavaş kaldırmak zorunda kalmıştı. Çünkü o kadar çok güneş ışını vardı ki derisini yakıyordu.
Ama eğer o sıcacık güneş ışınları olmasaydı, bir kaç saat boyunca yarı çıplak bir halde duran bedeni üşütebilirdi, hastalanabilirdi.
Jian bedenini göletten çıkarttıktan sonra hemen üstüne temiz elbiseler geçirdi.
Dün gece, bir süre Medusa ile konuşmuşlardı hatta bu konuşmanın sonucunda uzun bir süre öpüşmüşlerdi. Fakat Jian ne olduğunu anlamadan, Medusa kıpkırmızı bir surat ve ıslak kıyafetleri ile gidiyordu.
[Yn: Artık kim nasıl anlarsa...]
Jian, kıyafetlerini giydikten sonra açık mavi rengine bürünmüş olan uçsuz bucaksız gökyüzüne bir müddet bakmıştı.
Kocaman dünyada hatta koskocaman dünyada, bir çakıl taşının boyutu kadar yer kaplamıyordu. Kim bilir kendinden güçlü daha kaç tane insan hatta kaç tane yaşayan ya da yaşamayan canlı vardı.
Bu evrenin en güçlüsü olmak onun kaderinde vardı, zaten en güçlüsü olacak bir pozisyondaydı. Ama eğer gene de en güçlü olamazsa kendinden utanırdı. Çünkü o bütün her şeyi yaratan Yüce Tanrıydı. Eğer yarattıklarından daha güçsüz olsaydı utancından kahrolmaz mıydı? Yoksa gurur mu duyardı?
Bakışlarını gökyüzünden ayırarak, vadinin girişine daha doğrusu onun için çıkışına doğru baktı. Asıl olaylar şimdi başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tekrardan En Tepeye (TEP)
FantasyOyunun bitimine on(10) saniye kalmıştı. Ama o, Diablo, beklemeye kararlıydı ve beklemişti. Sonra ne mi oldu? Tanrı olarak seçildi... Tanrının gücünü elinde taşıyan bir kişi... Ama o güç ile ne yapacak ki? İsterse, Yüce Tanrılık kol...