Dört harften oluşan o kelime; Şans... Hiçbir zaman beni bulacağına inanmadığım o inanç, bir kez daha bana uğramadan tokadı basıyordu. Sanırım ben sevilmeyen kul oluyordum. Bütün bu şanssızlıkların ve saçmalıkların beni bulmasının başka açıklaması olamazdı. Yaşadığım onca yıllar arasında tek olumlu olayım; matematik dersinden en yüksek benim almamdı sanırım. O da sadece ortaokuldayken gerçekleşmişti.
Şuan tek ihtiyacım olan beni bu durumdan çekip kurtaracak, ölümdü. Bayılma taklidi yapsam sonucunda yine hesap verecek olan bendim. Tek kurtuluş ölüm. Sağım, solum, önüm, arkam umutsuzluktu. Sobelenmiştim resmen. Bu durumda ebe Arda mı oluyordu Eftal mı? Yoksa kaderim mi? Şu dakikadan itibaren hayatıma cambaz olarak devam etmeyi düşündüm. Şu aradan bir ip sarkıtıp kimsenin yapamayacağını yaparak o ipten koşarak kurtulurdum bu durumdan. Gerçek ana dönmek gerekirse ne ben cambaz olabilecek kadar yetenekliydim, ne de bu iki adam beni cambaz olarak görecek kadar aptaldı.
Hayatta doğruya giden yollar farklıydı. Bu yolun ilerisinde cennet gerisinde cehennem vardı. Kime sorsanız cenneti isterdi. Eğer geleceğim cennette ise bu durumda benim yerim, alttan lavların tüm ahengiyle püskürttüğü ateşlerin tam üzerinde ki o uçurumdu. İşte tam o uçurum benim hayatımın başlangıcıydı. Ya ileriye gidecektim cennetime. Ya geriye gidecektim cehennemime. Ama ben uçurumun tam dibinde, arafta kalakalmış kahverengi saçlı kız çocuğuydum.
Şimdi ise bir parça alev sıçramıştı tenime. Arda'nın dokunduğu kolum alev alev olmuş yanıyordu. Beni kendine çekeceği sırada diğer kolumdan tutulmam ile ayağım sendelemiş ve o uçurumdan kaymak üzere olmuştum bir an. Eftal'ın diğer kolumdan tutması iki inatçı keçinin tek yönlü bir köprüden geçmeye çalışması kadar imkansızlıkta bırakıyordu beni.
"Ne işin var burada?" Eftal'ın sesi, bir şeytanın elinin boğazıma dokunmasını hissetmek gibi korkutucuydu.
Arda kaşlarını çatarak bir bana bir arkamda ki Eftal'a baktığında sesimi çıkaramıyordum. Tanrım neden bende internetten videolar izleyip paralel evrenden korkan veya sadece derslerinden kalmamak için çabalayan diğerleri gibi olamıyordum.
"Ben," diye mırıldandıktan sonra yutkunarak kolumu bıraktı. Eftal anından beni kendine çekince bir anda ona çarptım. Suratımı buruşturarak ona döneceğim sırada Arda konuştu. "Lina ile konuşmam lazım."
Gözlerim kocaman açılırken Eftal'la bakışlarımız kesişti. Yutkunmak istediğimde tükürüğüm boğazıma kaçınca öksürük tuttu bir an. Öksürerek boğazımı temizlediğimde Eftal hala benden bir açıklama bekler gibi bakıyordu. Öksürük krizinden öleceğim yahu! Bir helal de en azından. Arda'ya kaçamak bir bakış attığımda bakışlarında yakaladığım korku ve belirsizlikle derin bir nefes aldım.
"Neden öyle bakıyorsun?" kedi gibi mırıldanışım üzerine çatık kaşları daha bir çatıldı.
"Bir açıklama bekliyorum." dediğinde kafamı kaldırıp bakışlarımı duvara çevirdim. Acaba hafızasını mı silseydim, Arda'yı gönderip. Ah, hayır onu geçen sefer yaptığımda aşırı yorgun düşmüştüm.
Dişlerimi sıkarak öfkeli bakışlarımı Arda'ya çevirdim. Neden bir anda gelmişti ki sanki? Arda gözlerime bakınca bir adım gerileyip Eftal'a çevirdi bakışlarını. "Hala bekliyorum." Eftal'ın sabırsız sesiyle dişlerimi daha çok sıkıp ne söyleyeceğimi düşünmeye başladığım sırada uzaktan gelen Yağız ve Onat'ı gördüm. İkisi aynı anda durup Arda'ya baktılar. Tanımadıkları sima olduğunu fark edince koşarak yanımıza geldiler.
"Bu kim?" dedi Yağız Arda ile bizim aramızda mekik dokuyan bakışlarıyla. Onat onu onaylar mırıltılar çıkardığında Eftal konuştu.
"İnanın bende onun mantıklı bir açıklamasını bekliyorum." dedikten sonra koluma hafifçe baskı uygulayarak konuşamam gerektiğini belli etti. Sanki dilim lal olmuştu da tek kelime edemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENDEN ÖTESİ | m i m o z a
Fantasy"YENİ SESLER Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" - Belirlenen bir sınır. Kuralı olmayan oyun. Dehşet verici gerçek. Yıpranan hayatlar, ölümle her an burun buruna. Lina'ya sosyal ağ üzerinden beklemediği bir mesaj gelir. Mesajda gördüğü link...