3.Bölüm

4.6K 366 340
                                    

Karanlık.

Her zaman dinleyicim olmuştu. Kimi zaman dert yandığım kimi zaman omzunda ağladığım karanlıkta çok sırrım vardı. Eğer dili olsaydı, sırlarımı anlatmak yerine benim ne kadar acınası olduğumu söylerdi. Söylerdi çünkü acınası bir hayatım vardı. Çoğu insandan farklıydı sınanma şeklim, sanırım.

Bazen zihnimdeki raflarda ki kitaplarla bakışıyordum. Bazen kalemlerim yetmiyor, kırılıyor, ucu bitiyordu. Silgim kalmıyordu. Çıkan silgi tozlarını denize üflüyordum ara sıra. Her zaman bir kedi beslemek istedim. Böyle kahverengi ve beyaz tüyleri olan tatlı bir kedi... Yumakla oynatarak kalabalık düşünceleri dağıtmak güzel olurdu. Her gece yatağımda uzanırken geceye kurban ettiğim yaşlar yerine kedimin tüylerini okşayabilirdim.

Eskiden hasta olduğumda annem başımda beklerdi. Ateşim çıkarsa üzerimi örtmez, aksine beni soyundururdu. Birde buz gibi bezi alnıma koyduğu o günler... Hiç unutmazdım annemin üzerimdeki emeğini. Acaba şu an ne yapıyorlardı? Bana ulaşamayınca çılgına dönmüşlerdir eminim. Ben ise burada uzanmış mucizevi bir şekilde iyileşmeyi bekliyordum.

Kolumdaki yara gün geçtikçe büyüyordu. Dikiş falanda yaramıyordu. Herkes endişeliydi benim için. Bu insanların benim için endişelendiğini bilmek ve bir çare aradıklarını görmek solgun yüzümde hafif tebessüme neden oluyordu. Daha önce ailem dışında hiç kimse benim adıma bu kadar endişelenmemişti.

İrem'in yardımıyla yataktan kalktım. Ağır adımlarla banyoya girdiğimde İrem bana baktı. "Teşekkürler." dediğimde başıyla onaylayıp banyodan çıktı. Lavabonun soğuk mermerlerine ellerimi yerleştirip destek alırken aynada kendime baktım. Her hasta olduğumda beyaz tenim daha bir beyazlardı.

Kahverengi saçlarıma ve gözlerime zıt kar beyazı tenim şu an kelimenin tam anlamıyla zombileri andırıyordu. Pembe dudaklarım kupkuruydu. Normalde dolgun ve hafif etli olan yanaklarım içe çökmüştü. Berbat görünüyordum! Kendimde olsaydım çığlık atabilirdim şu halime. Gözlerim soğuk bakışlardan arınmıştı. Kâbuslardan ve ağrılardan uyuyamadığım gecelerin izi, gözaltı torbalarımın morluğunda toplanmıştı. Uzun parmaklarımla saçlarımı geriye ittirdim. İyileşmeliydim bir an önce yoksa mezara kadar yolum var gibi duruyordum şu an.

Boğazımı yakan öksürükle eğilirken beyaz mermerler kana bulandı. Kaşlarımı çatıp lavaboda ki kana bakmamaya çalışarak elime peçete alıp ağzımı sildim. Gözlerim, fırça ucundaki kırmızı boyayla beyaz kâğıda sıçratılmış gibi duran kana kaydı. Çatılan kaşlarım gevşerken gözlerim kocaman oldu. "Hayır, hayır, hayır!" diyerek gerilemeye başladım. Nedensizce aklıma gelen ilk şey kanser olabilme olasılığımdı.

Kapının ardından gelen,"Lina, iyi misin?" seslerine kulak asamıyordum. Banyonun kapısı aniden açıldı. Ben gerilemekten birine çarptığımda yanımdan Onat geçti. Lavaboda duran kanı gördüğünde kaşları çatıldı onunda. Kırmızı değildi kanın rengi. Siyaha yakın lacivertimsi bir renkti.

"Hayır." diye sayıklarken kollarını bana saran Gökhan, beni kendine çekti. Kalbim hızla göğüs kafesime çarparken deli gibi bağırdığını duyuyordum sanki. Her an daha da hızlanan kalbim, kaçıp uzaklaşmak istiyordu. Siyah defterin siyah sayfalarına ucu kömürden yapılmış kalemle yazılmıştı ismim. Buraya geldiğimden bu yana her hücrem korkuyla geri çekiliyordu. Benim diğer yanım bile karanlığa çekilirken, hep kendi kendime yeniden muhtaç oluyordum.

"Şşşt... İyi olacaksın, Lina. Endişlenm..."

"İyi mi olacağım? Günlerdir aynı şeyi söylüyorsunuz. Aksine daha kötüye gidiyorum. Ölüp gideceğim ortada. Bana iyileşeceksin demeyi kesin." derken ıslanan yanaklarımı sildi. Şu an bana sarılan Gökhan'ın değil annem olmasını istedim. Hep olduğu gibi saçlarımı okşayıp bana verdiği tesellilere ihtiyacım vardı. Buraya hiç gelmemiş olsaydım.

BENDEN ÖTESİ |   m i m o z aHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin