Bir ağacın dallarından sarkan iplerden yapılmış salıncakta sallanıyordum. Ağacın gölgesinde, ilk defa keyfimin bu kadar yerinde olduğunu hissettim. Dalları yere kadar uzanan bu mimoza ağacının gölgesi beni güvende hissettiriyordu. Elimde ki papatyadan tacı saçıma koyduktan sonra gülümseyerek kalın halatlardan tutundum. Sallanan salıncak nedeniyle yüzüme çarpan sıcak hava dalgası tenimi okşuyordu.
"Leydim," sesin geldiği yöne kafamı çevirdim. "Kahvaltı hazır."
Büyük sarayın yemek işleriyle ilgilenen yardımcısı genç kız Ashley'i başımla onaylayıp, "Hemen geliyorum." yanıtımdan sonra salıncaktan kalktım. Elime ne zaman geldiğini bilmediğim mimoza salkımını kaldırıp inceledim. Bu fazla güzeldi.
Üzerimde ki elbisenin kabarık eteğini düzelttikten sonra saraya doğru ilerlemeye başladım. Her şey bu noktaya kadar güzel giderken karşımdan gelen yapılı bir genç adam ile gülümsemem genişledi ve dakikalar daha da güzelleşmeye başladı. "Günaydın, Leydim! Bu sabah her zamankinden daha güzelsiniz."
Kehribar gözlerinin sahibi olan Lord Edgar elini saçıma uzatıp geriye iteleyerek boynumu boşta bıraktı. "Günaydın, Lordum. Mültefit davranışınızdan ötürü müteşekkirim."
Lord Edgar, elimi tutup zarifçe kaldırdıktan sonra dudaklarını bastırdı. "Güzelliğin ve kokun, Lillia..." duraksayıp gözlerini kaldırarak bana baktı. İsmimle hitap etmesini seviyordum. Konuşurken dudakları elime değiyordu ve bu tüylerimin ürpermesine neden oluyordu. "Melekleri kıskandırıyor."
Gülümsedim. "Beni baştan mı çıkarmaya çalışıyorsunuz?"
Lord Edgar gamzesini sergilercesine büyük bir kahkaha attı. "Bilakis, çıkardığımı sanıyordum Leydim. Yanılıyor muyum?"
Biraz ona yaklaştım. "Yanılmıyorsunuz." diye fısıldadım gülerek.
"Öyleyse böyle mühim bir konuda şakacı olmayın." dünya üzerinden en güzel gözlere sahip adama biraz daha sokuldum. Kokusu, çiçeklerin kokusuna karışırken kendimi cennette hissediyordum.
Bir müddet öyle bekledik. Huzurun sesi, onun kokusu, havada uçuşan duygular... İmkansız gibiydi. Ona sarılmayı planladığım anda tam kaburgamda hissettiğim keskin acıyla nefesim kesildi. "Ve diğer mühim konu," elimi karnıma koyup eğilirken onun sesi kulağımda ninni gibi mırıldanıyordu.
Azrail'in ölüm ninnisi...
Kafamı, kaburgama saplanan bıçaktan kaldırıp karşımdaki adama baktım. Tolga'nın yüzünü görüyordum ama ses ona değil Eftal'a aitti. Çığlık atmak istesem sesim çıkmıyordu. Kurtulmaya çalışsam, katilin ellerinin omzumdan tutması hareket etmemi engelliyordu. "Ağabeyinin katili... Senin bilgin yok ama mahkemeye çıktı. Ve annem sayesinde yırttı. Bu işin peşini bırakma. Bilmediğin şeyler var."
Kendimi yatağın içerisinde çırpınırken bulduğumda çığlık attığımı yeni fark ediyordum. Elim anında karnıma gitti ama bir sızı yoktu. Nefes nefese yatakta oturur vaziyete geçip kendimi sakinleştirmeyi başardım. "Sadece rüya... Gerçek değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENDEN ÖTESİ | m i m o z a
Viễn tưởng"YENİ SESLER Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" - Belirlenen bir sınır. Kuralı olmayan oyun. Dehşet verici gerçek. Yıpranan hayatlar, ölümle her an burun buruna. Lina'ya sosyal ağ üzerinden beklemediği bir mesaj gelir. Mesajda gördüğü link...