Kısacık zaman diliminde bir insan neler düşünebilirdi? Heyecan, mutluluk, korku, ölüm, kıyamet... Ben ise her şeyi düşünebilmiştim. Akla gelebilecek, gelemeyecek her şeyi... En çok korkuyu hissetmiştim. Hücrelerime sinen, buram buram kokan korku titretmişti ellerimi. Olmamasını düşündüğüm şey ise kalbimin durmasına neden oluyordu neredeyse.
Duygularımı tetikleyen kaçma güdüsünü bir kenara bıraktım. Darmaduman olmuş zihnimde koşuşturan düşüncelerim, takılıp düşüyordu bir bir. Alevlerden yükselen kor düşecekti üzerlerine. Hepsi kül olup gidemezdi ya, can çekişe çekişe yine beni rahatsız etmek için duracaklardı.
Arkamda kalan Eftal'a bakmadan çığlığın geldiği yöne koştum. Çıktığımız salonun önüne geldiğimde yere eğilmiş duran İrem'i gördüm. "Bittim ben," diye sayıklıyordu bir şeyler toplarken. Kaşlarımı çatarak etrafa bakındım. O gün gördüğümüz adamları görmeyi bekledim. Ya da üzerimde o deneyi yapan yaşlı adamı... Ama hiç kimse yoktu. Tekrar yere baktığımda ellerinde ayna camı olduğunu tahmin ettiğim şeyleri toplamış ayağa kalkıyordu. Beni görünce irkilerek geri çekildi.
"Çığlığı sen mi attın?" dedim tereddütle hala etrafıma bakınırken. O sıra Eftal'da gelmişti yanımıza.
"Evet," diyerek dudaklarını büzdü. Ellerini öne uzattığında kırık ayna görüş alanıma girdi. İlk aynaya sonra bize bakıp kolumdan tutarak beni Eftal'dan uzaklaştırdı. "Hazal'ın aynasını kırdım. Beni mahvedecek."
Korku ve adrenalinden hızlanan kalbim yavaşlarken rahat bir nefes aldım. "Korkuttun beni farkında mısın? Deney için almaya geldiler falan sandım." dedikten sonra duraksadım. İrem'in suratı asılmıştı. Biz geldikten bir ay sonra İrem'le Onat'ı götürmüşlerdi. O anları hatırlamak yine canını yakmış olsa gerekti. Dudaklarımı birbirine bastırıp sağ omzuna elimi koyup sıvazladım.
"Üzgünüm," diye mırıldandıktan sonra elinde ki ayna kırıklarını aldım. "Gel bakalım, bir şeyler yaparız."
Anında İrem'in neşesi yerine gelince onun surat ifadesiyle bende gülümsedim. Hayat, ne garipti değil mi? Buraya gelmeden önce bir tek ailemin yanında gülümseyebilirdim. Beni gerçekten heyecanlandıran ya da huzurlu eden kimse olmamıştı. Oysa buraya geldiğimde hem ağladım, hem sinirlendim hem de kelimenin gerçek anlamıyla mutlu oldum. Mutluluk, saf mutluluktu. Burada olduğum için değil, burada ki insanların sıcak kalpleriydi mutlu olmamın sebebi. Tavırlarıyla beni gülümsettiler. Bana samimiyeti, huzuru öğrettiler. Sanırım burada başıma gelen tek güzel şey insanlardı.
Bir gün bunu diyeceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi. İnsanlar, güzeldi. Belki insanlar hep güzeldi ben sadece göremiyordum. Ya da sadece buradakiler yalnızca olgunlaşmıştı. Bu beni daha çok gülümsetirken dişlerim gözükecek raddeye gelmişti.
"Aslında Hazal'a çaktırmadan markete gidebilirsek alabiliriz. Aynısı orada olması lazım." başımla onayladım. Daha önce hiç gitmediğim markete bugün gidecektim. Her şeyin bedava olması bana saçma geldiği için gülme isteği ile doluyordum. Para derdinin olmaması güzel bir şeydi. Bir yandan ilginç..
"Ne?" dedi İrem beni izlerken yüz ifademe bakıp.
"Hiç," diyerek geçiştirdim. Elimde ki aynanın kırıklarından kendime baktığım an yüzümü buruşturarak geri çektim. Aynada kendisine bakmayı sevmeyen bir tek ben olmasam gerekti.
İrem öne geçerek bana yol göstermek amaçlı ilerlerken bende peşine takıldım. Henüz bir kaç adım atmıştık ki, Eftal'ın sesi ile durduk.
"Nereye gidiyorsunuz?" arkamı döndüğümde spor salonun kapısının önünde durmuş bize bakıyordu.
"Markete." dedi İrem hemen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENDEN ÖTESİ | m i m o z a
Fantasia"YENİ SESLER Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" - Belirlenen bir sınır. Kuralı olmayan oyun. Dehşet verici gerçek. Yıpranan hayatlar, ölümle her an burun buruna. Lina'ya sosyal ağ üzerinden beklemediği bir mesaj gelir. Mesajda gördüğü link...