Hayat iki yola ayrılırdı. İyi ve kötü. İyi hayat yaşayanlar, kötü hayatta sürüklenenler. ortası yoktu hiçbir zaman. Bazı pişmanlıklar olurdu. Bazı vazgeçişler. Zihin, çok konuşurdu. Kalp çok susardı. Eğer bir seçimin doğru olduğuna inanıyorsak o seçim asıl doğru olandı. Bir katilin soğukkanlılıkla elinde tuttuğu bıçağın yansıması kadar parlaktı aslında geleceğim. Tek pürüz o parlaklık kana bulanıyordu. Ve ben hayatın arafındaydım. Ne iyi ne kötü. Ne eksik ne fazla.
Uçak düştükten bu yana neredeyse bir hafta geçmişti denebilir. Bu bir hafta içinde tekrar İzmir'e dönmüş ve bütün hafta boyunca dinlenmiştim. Yaram iyileşmiş ve ve altıncı gün sapasağlam ayağa kalkmıştım. Ailemin yanına gidemediğim için onların güvenini tekrar kırmıştım ve bu durum beni çok üzüyordu. Tolga konusuna gelirsek... Tuttuğumuz depodan kaçmıştı ama bize bir zararda bulunmamıştı. Bu bir hafta içinde güçlerim olmadan çok zor zamanlar geçirdiğim doğrudur.
Sıkıntıyla iç çekip yorganı kafama kadar çektim ancak kapımın açılması ve yorganımın anında üzerimden çekilmesiyle oflayarak yastığı yüzüme kapatacaktım ki o da elimden alındı.
"Kahve çekir..."
"Ne istiyorsun?" dedim Gökhan'a, bir şey isteyeceğini anladığım için. Sırıtarak göz kırptı.
"Bu akşam süper bir parti bizi bekliyor be be yiimmm." dediğinde güldüm.
"Kimse gelmiyor değil mi seninle?"
Sorum üzerine dudaklarını büzüp omuzlarını düşürdü kederle. Kafasını iki yana salladı. "Herkese sordum ama yok. Hepsi işim var diye geçiştirdi. Ulan Eymen bile 'Ben atomu parçalayacağım gelemem.' dedi. Atomu zaten parçaladılar dedim. 'İyi parçalayamamışlar o zaman.' deyip bana götünü döndü lan." dediğinde kahkaha attım.
"Yağız?" diye sordum.
"Dayısı hamileymiş. Doğumuna gidecekmiş." cevabına güldüm tekrar.
"Onat?"
"Gökyüzünde gördüğü yıldız bir yaşına giriyormuş."
"Yuh!" dedim. "Eftal?"
Kaşları çatıldı. "Pekala, gelirim." dedim hemen konuyu değiştirerek.
"Aslanım be!" diyerek bana sımsıkı sarılınca güldüm. Birlikte odadan çıkıp aşağı kata indik. Kahvaltı sofrasında yerimizi alırken gözüm İrem'e takıldı. Çatalıyla tabağında ki zeytini yakalamaya çalışıyordu ancak bir türlü başaramıyordu. Sanki çok dikkatli bir işle uğraşır gibiydi bakışları. Kaşları çatıldı ve sertçe çatalı tabağa vurunca zeytin fırlayarak Eymen'in gözüne çarptı.
"Ah!" diyerek elini gözüne kapatan Eymen sinirle etrafına baktı. "Gözümün ırzına geçildi." diye yakınırken İrem dudaklarını kapatarak kıkırdadı. Eymen o an anladı İrem'in yaptığını.
"Sen," dedi bir suçluyu bulmuş gibi. Sandalyeden yavaşça kalkarken İrem hızla kalkıp kaçmaya başlamıştı bile. Kaçarken de "Bilerek olmadı." diye bağırıyordu can havliyle.
Ben ise onları izlemeyi kesip kahvaltıma başladım. Eymen ver İrem gittiklerinde sofrada ölüm sessizliği vardı. Arda ve benim sürüm... eski sürüm evden ayrılmışlardı. Eftal'ı destekleyecek bir kişi dahi yoktu. Herkes ona kırgın ve küskündü. Hatta birkaçı evden gitmek bile istemişti.
Eftal sessizce sofradan kalktığında bakışlarımı masaya indirdim. Yüz ifadesi beni mahvediyordu. Çaresiz gibiydi. Onu ilk defa çaresiz görüyordum. Ve bu canımı yakıyordu. Gökhan da masadan kalktı.
Kafamı ona çevirdiğimde mutfaktan çıkmak üzere olan Eftal'a baktığını gördüm. "Eftal," diye seslendi. Hepimiz kahvaltıyı bırakmış onları izliyorduk. Gökhan ona doğru ilerledi ve bir anda sımsıkı sarıldı. Eftal şaşkınlıkla elleri havada kalırken bize baktı bir anlığına. Daha sonra usulca gülümseyerek o da sımsıkı sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENDEN ÖTESİ | m i m o z a
Fantasy"YENİ SESLER Kategorisi - The Wattys 2016 Ödülü Sahibi" - Belirlenen bir sınır. Kuralı olmayan oyun. Dehşet verici gerçek. Yıpranan hayatlar, ölümle her an burun buruna. Lina'ya sosyal ağ üzerinden beklemediği bir mesaj gelir. Mesajda gördüğü link...