SELAM MİLLET SONUNDA ARANIZA DÖNEBİLDİM:) BU GÜLÜMSE BANA'NIN DEVAMI VE UMARIM BEĞENİRSİNİZ:) SİZLERİ ÇOOOOK SEVİYORUM♡.♡
BEKLENMEDİK BİR SEZON FİNALİ YAPIP SİZLERİ DE ÜZDÜM AMA AYRILMAMA DEĞECEK:) SİZİ ÇOOOK ÖZLEDİM :) YORUMLARI VE VOTELERİ EKSİK ETMEYİN:) İYİ OKUMALAR!!:)
Nisan~ 3 yıl sonra...
Başımı sinirle cama yaslarken yanımda durmaksızın konuşan Aytaç'ı, 'Nasıl boğabilirim?' diye planlar yapıyordum. Bir insan bu kadar çok konuşabilir miydi? Bir erkeğe göre oldukça gevezeydi.
" Müdür Nisan, Halil Bey'le konuşup hakkını savunmalısın."
Halil Bey çalıştığımız Celementine restaurantının sahibiydi. Bir çok yerde şubesi olan oldukça ünlü ve prestijli bir yerdi. Bende bu restaurantın ilk şubesinin müdürüyüm. Aytaç ise işletme öğrencisiydi ve bizim restaurantta staj yapıyordu. Her zaman ki gibi yine kullanılan Nisan'nın başına bu susmak bilmeyen çocuğu sarmışlardı.
İnsanlara ve özellikle erkeklere karşı sempati duymuyordum. 3 yıl önceki olaydan sonra eski Nisan gitmişti. Bütün benliğimi 3yıl önceki o geceye gömmüştüm. Sevecen, sıcakkanlı, arkadaş canlısı Nisan yoktu. Zalimleşmiştim. Restaurantta eziyet edercesine çalışanları sıkıştırıyordum. Korkularından mı yoksa artık saygı duymalarından mı bilinmez, karşı çıkan olmuyordu. Sanırım sonunda onlarda bu yorucu iş temposuna ayak uydurmayı başarmışlardı.
Bizim şube en çok iş yapan yerdi. Otoritem ve disiplinim sayesinde hem maaşlarımız artmış hem de ismimiz daha çok duyulmuştu.
Bu çalışma aşkımız Halil Bey'i çok mutlu ediyordu. Patronumu severdim ama gözü paradan başka bir şey görmezdi. Ne kadar kazanırsa kazansın bir türlü doymazdı. Hep daha fazlasını isterdi. Sanırım aramızdaki gerginliğin sebebi de buydu. Hali Bey doyumsuzluğu ile bizi bezdirirdi. Bizim şube yıllık diğer şubelere göre daha çok kazanırdı ama adam yine de doymazdı.
Şimdi de ben ve Aytaç önemli bir toplantı için Halil Bey'in yazlık evine gidiyorduk. Bizim şubeyle ilgili acil bir konu varmış. Adam şubeye gelmek yerine bizi tatil yaptığı yere çağırmıştı. Şubede onca işim varken adamın ayağına gidiyordum. 3 gün boyunca bize söyleyeceği acil konu hakkında konuşacaktık. Asıl merak ettiğim 3 gün boyunca ne konuşacaktık? Bu kadar acil olan şey neydi? Yeni masa örtüleri mi yoksa yeni bir garson değişikliği mi?
Aytaç konuşamaya devam ediyordu ama onu dinlemedim. Bana geçmişteki birini hatırlatıyordu. İsmini duymak ya da söylemek istemediğim birini... Sanırım Aytaç'tan hoşlanmamamın sebebi oydu. Ne zaman ona benzeyen birini görsem mantığım sistem dışı kalıyor, yalnızca işkence merkezim çalışıyordu. Bu kötüydü ama kendimi bu şekilde toparlamıştım. O 3 yılı ne kadar zor geçirdiğimi bir ben bir de Allah biliyordu. Kimseye acı çektiğimi belli etmemek için ne taklalar atmıştım. Arkadaşlarım hep yanımdaydı ama içimde hep bir şeyler eksikti. Onun yokluğunu bütün benliğimde hissediyordum. Gülümsemesi, gözleri, sıkıca sarılması, öpüşleri... Hepsi aklımdaydı ve beni öldürücü bıçak darbeleri gibi yaralıyordu.
Onu düşündüğümde acı çekmemek için çok uğraşmıştım. Bunu başarmak zor olsa da baş edebiliyordum. Kendime o yumuşak Nisan'ı yasaklamıştım. Müdür Nisan'ı kullanmak daha kolaydı. Sinirlenip bağırabiliyordum hem ağlamak gibi bir zayıflığım da yoktu artık. O Kerem piçinden ayrıldığım zamanki gibi kendimi dağıtmamıştım. Ama yavaş yavaş ona aşık olan o masum kızı da öldürmüştüm.
Aytaç, "Müdür Nisan?" diye seslenip ellerini önümde şaklatınca kendime geldim. Araba durmuştu ve benim inmemi bekliyorlardı. Onu düşünmeyi bir kez daha kendime yasaklayıp arabadan indim. Aytaç yanımda birlikte merdivenleri çıkarken yine o ciddi, iş kadını havama bürünmüştüm. Bu ifade benliğime işlemişti.
Ev zengin birine göre oldukça zevksizce düzenlenmişti. Yazlıktan çok kışlık bir evdi. Eşyalar eskiydi. Adam restaurantlarına çok özen gösterirdi ama eviyle ilgilenmezdi. Zaten hiç evlenmemişti ama adamın çapkın olduğunu herkes bilirdi. Altmışlı yaşlarında olmasına rağmen yakışıklı bir adamdı. Bizim şubedeki kadın çalışanların çoğu Halil Bey'e hayrandı. İnkar etmiyordum yakışıklı adamdı ama kendimi aşk meşk işlerine kapatmıştım.
Halil Bey bizi görünce elindeki dosyayı masaya koydu. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Konuşacağımız konunun gerçekten önemli olduğu izlenimini veriyordu. Bu içimde Halil Bey'e olan öfkeyi biraz da olsa söndürmüştü.
Resmi bir şekilde Halil Bey'e selam verirken Aytaç o sevecen haline bürünüp şakımaya başladı.
" Merhaba efendim, nasılsınız?"
İçimde onun kafasına bir tane vurma isteği vardı aça kendimi dizginlemiştim. Halil Bey bunu hoş karşılamazdı.
Halil Bey şaşkınca Aytaç'a bakarken, " İyiyim, geçin bakalım. " dedi. Adam yağcılığa alışıktı ama bu kadarı bile bu kadarını beklemiyordu. Kendimi çocuğu misafirlikte bir şey kırmış anneler gibi hissediyordum. Aytaç beni hep utandırıyordu.
Halil Bey'in yanındaki sandalyelere oturup beklemeye başladık. O ise ciddi bir ifadeyle bir bana bir de önündeki dosyaya bakıyordu. Şu konu neyse bir an önce söylemesini bekliyordum. Biraz daha konuşmazsa önündeki dosyayı alıp kendim öğrenecektim meseleyi.
Boğazını temizleyince gözlerimi birkaç dakikadır diktiğim kırmızı dosyadan çekip Halil Bey'e çevirdim. Bir yandan da kafamda restaurantta bir eksik var mı diye liste yapıyordum ama çıkmadan önce sıkı bir kontrol yapmıştım ve eksik yoktu. İşten atıldım desem... O kadar sıkı çalışmaya beni işten atıyorsa vay halime artık!
Dosyayı açıp önüme koydu. Başımı dosyaya eğdiğimde, " Baş aşçı Andre birkaç gün önce benimle konuştu. Artık Türkiye'de çalışmak istemediğini söyledi." dedi . Başımı kaldırıp Halil Bey'e bakarken sinirlendim. Aşçı benimle niye konuşmamıştı?
" Fransa'ya geri dönüyor. Bende artık yabancı aşçılarla uğraşmaktan yoruldum. Bunun için Türk bir aşçı istiyorum."
Yutkundum. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. ' DÜŞÜNME!!! ' diye isyan ediyordum. Ama beynimin her yanında, ' Ya oysa? ' sorusu yankılanıyordu. Düşüncelerime engel olamıyordum. Onu geçmişe zorla gömmüşken yeniden gün yüzüne çıkarmak istemiyordum. Bunu kaldıramazdım. ' DİRAYETLİ OL! ' diye kendimi uyardım.
Halil Bey bir şey dememi beklermiş gibi suratıma baktı. Kendimi toparlayıp resmi sesimle, " Fikriniz nedir efendim? " diyerek ellerimi masanın üzerinde birleştirdim.
Hafifçe gülümsedi. " Yeni yetişmiş bir aşçı var. Bir çok ünlü okulda ders almış hem yurt dışında da deneyimi var. Bu yetenekli genç adamı istiyorum. Adı Mete Baysal." dediğinde gözleri parlıyordu. Benim ise içime bir bıçak saplanmıştı sanki...
Konuşma boyunca sessiz olan Aytaç ilk defa konuştu. " Evet efendim Mete Baysal genç olmasına karşın oldukça ünlü bir aşçı"
Halil Bey beğeniyle Aytaç'a baktı. Ben ise sessizce konuşmanın sonunu bekliyordum. Adam Mete'yi istiyordu. Tamam anladık da bunda benim rolüm neydi? Benim onca işimden alıkoymasının bir sebebi olmalıydı. Fikrimi sormak için çağırmamıştı ya!
Halil Bey, " Mete Baysal ile konuşup ona il teklifinde bulunacaksın. " dedi bana bakarak. Küfür etmemek için kendimi zor tutmuştum. Ne diyordu lan bu adam?! İtiraz etmek için ağzımı açtığımda, " Geçmişinizi biliyorum Müdür Nisan. Saklamana ya da inkar etmene gerek yok. Teklifi sen yaparsan geri çevirmeyecektir." diyerek susturmuştu. Söyleyecek bir şey bulamamıştım. Şakınca baktım. Halil Bey ise bir cevap beklercesine bana bakıyordu. Zorlukla , " Tabi efendim. " diye fısıldadım.
Cevabımdan sonra zaman ve mekan benim için önemini yitirmişti. Saat ileri gitmek yerine geri gidiyordu. En derine... METE' YE...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülümse Bana ❃ 2
RomanceGülümse Bana hikayesinin devamı olan bu hikayede bu sefer Nisan'ı daha olgun görüyoruz. O artık büyüdü. Evlilik hayalleri kuran saf kalpli bir kız değil artık. Kendisine mükemmel bir düzen kurdu. Her şeyi rayına oturttu. Bu mükemmel düzen ona göre a...