''Üzgünüm.''
Saatlerdir uyumaya çalıştığım yatakta sağa doğru döndüm.
''Ben Min Yoongi'yim.''
Sinirle gözlerimi açtım ve yataktan kalktım.
''Hani şu küçükken aşık olduğun.''
Eve geldiğimden beri aklımda şu lanet olası adamın lanet olası dedikleri kafamda yankılanıyordu ve ben artık beynimi çıkarıp öyle uyumayı deneyecek kadar sinirlenmiştim. Bugün nasıl bir gündü?
Jiji telefonlarımı açmıyordu.
Abim ölmüştü ama onu düşünemiyordum bile, tamamen hissizleşmiştim.
Üstüne üstlük bir de abimi öldüren ve ilk masum duygularımı harcadığım adamı yıllar sonra görmüştüm karşımda.
Nasıl hissetmeliydim bilmiyordum. Bir yanım onu öldürmek istiyordu . O lanet olası yumuşak vücudunu giyotine batırmak için deli oluyordum. Öte yandan...
Bana o kadar yakınken ve nefesini yüzüme üflerken tek yapabildiğim şey taptığım nefesini yüzümde hissettirmesine izin vermek ve cevabımı aldıktan sonra oradan çekip gitmekti.
''Sokayım adamım.'' diye mırıldandıktan sonra sıcak bir duşa ihtiyacım olduğunu anladım.
Aslında ihtiyacım başkaydı.
Jiji'ye ihtiyacım vardı.Jiji'den...
''Daha bitmemişti.'' diyen adamı umursamadan bardan çıktım ve etrafıma baktım. Kafamı dağıtmak için bara gelmiş ve bir adamla vakit geçirmeye çalışmıştım ama adam hiç sarmamıştı.
Benim kurallarım-Hye Ji'nin kural kitabı- basitti. Eğlenmezsem, oyun biter.
Telefonumu açtığım an Min-A'dan üç cevapsız arama olduğunu gördüm. Tanrı aşkına? Min-A beni üç kere mi aramıştı? Normalde aramayan ve aradığımda 'UYUYORUM' deyip suratıma kapatan bu kız beni üç kere aradıysa önemli bir şey olmuştu.
Saatin gece bire gelmesi bir yana, taksi bulamamış ve lanet olası yağmurlu hava da yürümeye başlamıştım. Bir yandan da Min-A 'yı arıyordum. Telefonu açmamasına küfür savurarak yönümü Min-A'nın evine doğru değiştim. Zaten kendi evime gidemezdim.
1 saat önce:
''Seni lanet sürtük! Hemen özür dile!''
Saçımı sertçe tutan babama büyük bir nefretle bakarken arkasında durup bana sırıtan çakma sarışın boya kutusuna küfür etmeden duramadım. Babam yine eve kadın atmıştı ve ben de starbucksumu-20TL - çakma sarışına döktüm diye özür diletmeye çalışıyordu.
Asıl özür dilemesi gereken o kadındı be, elimdeki kahve ondan daha pahalıydı!
''Dilemeyecek misin?'' diye hiddetle soran babama karşı acıdan dolan gözlerimle bakmaktan başka bir şey yapamadım. Acaba bana bakınca ne görüyordu? Bilmiyordum.
Eski babamı özlemiştim. Geçmişime dair hatırladığım tek şey babamdı. Annemi bile unutmuştum. Zaten hafıza kaybı geçirmiştim ve kimseyi hatırlamıyordum. Mazimde tek babam varken şimdi onun böyle değişmiş olması beni üzüyordu, ama ben Hye Ji'ydim. Şu seksi olan hani.
Babam benim saçımı sertçe bırakıp kenarda duran çantamı elime verdi ve beni kapının dışına atıp ''Lanet olası suratını, çirkin gözlerini, iğrenç DNA'nı da al ve git! Cidden, annen kimle yattı da böyle çirkin bir kız dünyaya geldi?''
Şimdi:
''Annen kimle yattı da, böyle çirkin bir kız dünyaya geldi?''
Hırsla yürüdüğüm yolda daha fazla ayakta duramadım ve yere yığıldım. Bu kadarı fazlaydı.
Neden babam beni sevmiyordu?
Neden anneme sürtük diyordu?
Hiçbir şey bilmiyordum çünkü geçmişim hakkında minik bir şey bile hatırlamıyordum. Hatırlasaydım her şeyi daha kolay kavrayabilirdim...Babam neden benden bir anda bu kadar nefret edip bunları yapmaya başladı? Neden bana vurdu? Neden bana..tecavüz etti?
Kafamdaki lanet ağrıya karşı güçlü bir çığlık attım ellerimi saçlarıma getirdim. Bütün bu olanları yutamıyordum artık. Ne zaman aklıma gelse boğazım düğümleniyor, nutkum tutuluyordu ve hiçbir şey yapamıyordum. Artık bundan bıkmıştım.
Ayaklarımın tutmayacağını anladığım o sıra, beni arayan Min-A'nın aramasına cevap verdim ve açtığım an ahizeden kadife ama sinirli olan sesini duydum.
''Seni sokuk, neredesin?!''
Gözlerimi kapattım ve gülümsedim. Mazimde babam dışında kimse yoktu belki ama, bu lanet olası kız vardı. Ve her şeyden iyi hissettiriyordu.
Ablam gibi miydi? Hayır.
Annem? Hayır.
Sevgili? Hayır.
O hepsiydi. Ve şimdi onu biraz olsun tanıyorsam, ırzıma geçecekti.
''Neredesin diye soruyorum, Bayan Benmükemmelbiriyim?''
Ağlamış olmama rağmen kıkırdadım ve '' Jeju cafe'nin önündeki Kiraz Park'tayım.''
Min-A anladığına dair bir kaç mırıltı çıkardı ve telefonu kapattı. Büyük ihtimal buraya gelecekti ama burası Daegu'nun alt sokaklarına çok uzaktı ve gelmesi uzun zaman alırdı. Bende duran yağmura şükrederek Kiraz Park'taki banka oturdum.
Elimde Min-A ile her zaman içtiğimiz bira, kafamdan aşağı süzülen kiraz çiçeği yaprakları ve kulağımda müzik.
Burası benim için özel bir yerdi. Bilmediğim bir zamanda, bilmediğim biri bana burada bir şey söylemişti ve ben bu söze tutunup buralara kadar gelmiştim.
Kimin dediğini hatırlamıyordum ama hatırlayabilmek artık farz olmuştu; bazı geceler o kişinin sesini duyuyor, sıcaklığını hissediyor, onunla konuşuyor, onunla şarkı söylüyor ve onunla muhabbet ediyordum.
Geçmişimde güzel olan şeyler de vardı.. Hatırlamadığım bu kişi, benim yeniden doğuşumdu.
Beni tekrar ben yapan kişiydi.
Ve şuan dinlediğim şarkı, geceleri rüyamda onunla beraber dinlediğim şarkıydı.
' Üzgünlük nedir bilmiyorum ama,
Sadece ağlamak istiyorum,
Çünkü, çünkü,
Tekrar beni ben yaptın.'
İçkinin etkisiyle ağzımdan yalpalayarak çıkan şarkının sözleri her ne kadar acı geçmişimi hatırlatsa da, bazen bu gizemli kişi hakkında bir şeyler görmemi sağlıyordu.
Geçmişim ile farklı bir bağım vardı. Sanki geçmişimi şimdi yaşayabilmem için bu şarkı yazılmıştı.
Sanki bu gizemli kişi, geçmişimi hatırlamam için rüyama girip duruyordu.
Bunun bıraktığı his değişikti, onu görmeyi sürekli istiyordum; bıksam bile bir süre sonra tekrar tekrar görmek istiyordum.
Evet, geçmişimdeki bilinmez karaktere bağımlı olmuştum.
Şarkının son notaları kulağımı doldururken, omzuma dokunan elle kulaklığımı çıkarttım ve bana sinirli olsa bile endişeli bir şekilde bakan Min-A'ya yönelttim.
Ona neler olmuştu bilmiyorum ama bu gece uzun bir gece olacaktı. Bunu bana elini uzatıp,
''Gidelim, Jiji.'' deyişinden anlamıştım.
Gülümsedim ve elini tuttum.
''Gidelim.''
İkinci bölüm, 770 kelime? Beğenmeyi ve düşüncelerinizi yorumla bildirmeyi unutmayın lütfen, bizim için önemli
#JijiMin-A
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sosyofobi; Myg
Fanfiction#27 [tamamlandı] _ ❝Neden insanları mutlu edemiyorum diye soruyorum kendime, neden onlardan korkuyorum diye soruyorum binlerce kez. Fakat bir şeyi unutuyorum.Her sorunun cevabı vardır ama, neden ile başlayan soruların cevabı yoktur, tıpkı keşkelerle...