Şehrin dışında geniş ve kurak bir arazinin ortasına doğru ilerliyorduk. Yarım saat sonra askeri talim sahalarına benzeyen bir yere geldik. Kerpiçten birkaç eski ev vardı. Boşaltılmış bir köyün girişine benziyordu. Biraz yürüyüp Cengiz Abi'nin yanına vardık. Tokalaşmadan sonra "Nasıl beğendin mi burayı?" dedi.
"İyi güzel"
"Silahları iyi kullanıyor musun?"
"Askerlikten geriye ne kaldıysa o kadar işte abi"
"Sorun değil on günde profesyonel biri haline getirebilirim seni"
"Eyvallah sağ ol, çok isterim Cengiz Abi"
"Önemli görevlerim olacak sana, çok iyi olmam gerek bu konuda"
Biraz endişelenerek "Tamam Cengiz Abi sen nasıl istersen" dedim. Ne olur ne olmaz diye bir çelik yelek giydirdi bana. Kendisi de giydi. Asker gibi giyinip, kuşandık silahlarımızı. Birkaç tüyo verdi bana ve başladık sözde operasyona. Yıkılmış ev bahçesine benzer bir yerde başladık. Bir sürü hedef tahtası ve aniden önüne çıkan birkaç yapay asker vardı. Cengiz Abi komut veriyordu ben ateş ediyordum. Ben komut veriyordum o ortalığı makineli silahıyla dağıtıyordu.
Yarım saat sonra taş üstünde taş, tahta üzerinde hedef bırakmamıştık. bir hafta üç gün bu şekilde geçti. Artık hazır hissediyor ve gerçekten bir şeyler yapmak istiyordum.
On beş gün sonra, Manisa'nın Soma ilçesinde, 301 işçinin kömür madeninde çıkan yangında yanarak can verdiği 13 Mayıs 2014'de Cengiz abi beni aradı.
"Kızımı rahatsız eden bir adam var, icabına bakmanı istiyorum" deyip bahsettiği adamın bilgilerini gönderdi bana. "Adamı öldürmeli miyim Cengiz abi?" dedim.
"İstersen öldür ama ben gerçekten o şerefsizin dersini aldığından emin olmak istiyorum"
"Tamamdır abi sen hiç merak etme"
Aldım silahı belime, Cengiz abinin verdiği adrese gittim. Arnavutköy'de ahşap bir evdi verdiği adres. Kapının açık olması beni biraz şüpheye ve daha dikkatli olmaya sevk etmişti. Sessizce girdim içeriye. Sokaktan yansıyan ışığın aydınlattığı salonda fazla bir şey görünmüyordu. Yavaşça ilerlemeye devam ettim. Yatak odası, banyo derken hiçbir şey göremedim. Son olarak mutfağa doğru ilerledim. Kalbimin bedenimden fırlamasına bir milim deri mani oluyordu. Mutfağın kapısına geldim, iyice bakmak için yavaşça kafamı çıkardım. Pat! Gözümün iki santim gerisine kapının kapandığı kısımdaki tahtaya bir sebze bıçağı saplandı. Telaşla silahımı doğrultum. Doğrultmamla birlikte koluma darbeyi yedim. Silahım göremediğim bir yere fırladı. Derken bir yumruk sağ kaşımı patlattı. Ben de bir iki yumruk salladım tutturamadım.