Max
“ Acımı duyurabilmek için
Uykusuz
Aç
Susuz
Öylece
Durabilirim.
Acımı durabilmek için
Sevgisiz
Anısız
Kaskatı olabilirim
Ve durup dört yol ağzında
Durdurup gelip geçenleri
Kendi halinde
Yaşayıp gidenleri
Tutup yakalarından
Haykırabilirim
Nefesim
Bitene dek
Bütün gücümle
Haykırabilirim
Bütün dünyaya…”
Öfke.
Kendimi bildim bileli, hissettiğim en güçlü duygu bu olmuştu. İçimde hiç bitmeyen bir öfke vardı. Onunla birlikte uyanıyor, onunla günü sonlandırıyordum. Toza ve kana bulandığım, şişeleri duvara çarpıp kırdığım, insanlara baktığım anlarda hep benimleydi. Elimi tutmaya çalışan her insana bulaştırdığım bir vebaydı bu. Damarlarımda kan yerine öfkenin aktığını hissediyordum. Yüzüme çarpan soğuk hava, Savannah yazlarının havası gibiydi. Ağzımı açıp yanımda geçen insanlara yangının nerede olduğunu sormak istedim, ama cevabı biliyordum. Yangın içimdeydi.
O kapıyı çarpmayı, çıkıp gitmeyi istememiştim. Leah’yı hayal kırıklığına uğratmayı, Keith’i gün geçtikçe insanlıktan çıkartmayı, beni kurtardığı halde Joe’ya ve Rick’e ters düşmeyi hiç istememiştim. Hepsi eve dönmemi bekliyorlardı ama aradan geçecek zaman zarfında beni aramayacak kadar akıllıydılar. Öfkem içimde bir yerlerde uykuya yattığında, geri döneceğimi biliyorlardı.
Ayaklarımın beni nereye götürdüğüne dikkat etmeden hızlıca yürüyordum. İnsan kalabalığının içinde, oradan oraya savrularak amaçsızca yoluma devam ediyordum. Öfkemin adımlarıma vurmasını ve ben yürüdükçe arkamda kalmasını istiyordum.
Öfkenin yanında hissettiğim ikinci güçlü duygu acıydı. Bazen canım o kadar çok yanıyordu ki, hareket edemiyordum. Bu acının da içimden geldiğini biliyordum ama fiziksel olarak da sol yanımdaki acıyı hissediyordum.
Son olarak, hiçbir şey hissetmiyordum.
Ehlileştirilemez bir hayvandan farkım yoktu. Yolda yanımdan geçen insanlar bile bendeki belayı hissedip aramıza mesafe koyuyordu. Yolda yürürken gördüğünüz, o amaçsız, korkutucu adamdım ben. Hepinizin bastırdığı öfkesi, gün geçtikçe kaybettiğiniz güruhunuzdum. Serserinin, işe yaramaz kalpsiz piçin tekiydim. Üstelik bundan hiçbir şikâyetim yoktu.
Sonunda çiseleyen yağmurun etkisiyle çiçek kokularının daha da belirginleştiği o küçük tepeye geldim. Gözlerimi kapattım ve yine acıyı hissettim. Ayaklarımın altındaki çimenler rüzgârda hafifçe salınarak kendine özel melodisini havaya yayıyordu. Benden biraz daha uzakta bir karga gaklıyordu. Rüzgâr şiddetini artırarak saçlarımı savurdu ve kıyafetlerimin içine girip cayır cayır yanan vücudumu serinletti. Ağır adımlarla sol tarafa doğru ilerlemeye başladım. Tepenin ucuna doğru.