9. Bölüm

7.6K 220 10
                                    

“ Onu kırmış olmalı yaşamında birisi.

   Dinledikçe susması, düşündükçe susması…

   Tek başına olmuş kendisiyle gölgesi,

   Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası…”

 

   Emmaline

 

   Yalnızlık… Eskiden onu severdim. Ta ki onu dolduracak kişiyi bulana kadar. Ama o kişi yanınızda yoksa ne yapacaktınız? Yalnızlığınızı nasıl dolduracaktınız?

   Sıkıntıyla iç çektim ve dizlerimi kendime çekerek başımı üstüne yasladım. Ev şimdi tamamen sessizdi. Yaklaşık on dakika kadar önce birisi-bir kız-dışarı çıkmıştı. Demek ki Max yalnız yaşamıyordu… Max. İrkilerek başımı kaldırdım. Düşüncelerimde bile ona adıyla hitap etmek kendimi tuhaf hissettiriyordu.

   “ Kendine gel artık aptal,” dedim öfkeyle başımı öfkeyle yastığa yaslarken. “ Onun sözüne gerçekten inandın mı yani? O serserinin teki.” Kendimi kandırmayı denerken aniden odanın kapısı açıldı. Hemen gözlerimi yumdum ve uyuyormuş numarası yaptım.

   “ Uyumadığını biliyorum,” dedi soğuk bir ses. Onun sesi değildi. Sol gözümü merakla açınca odada dolanıp bir şeyler arayan ve benimle konuşan kişiyi gördüm. Bana arkası dönük olduğu için gördüğüm tek şey kahverengi kıvırcık saçları ve ince vücuduydu. Şaşkınlıkla saçlarına baktım. Eğer düz olsaydılar neredeyse benim saçım kadar uzun olurlardı.

   “ Kendi kendine konuştuğunu duydum,” dedi sesin sahibi. Bu soğuk tonun ona yakışmayacağı kadar hoş, neredeyse bariton denebilecek bir sesi vardı. Bu sırada elinde tuttuğu kitabı incelemek için iki gözümü birden açtım. Anicet. Aragon’un en sevdiğim eseriydi bu. Sesin sahibi kitabı karıştırırken konuşmaya devam ediyordu. “ Ayrıca madem Max’in serseri olduğunu düşünüyorsun, o zaman buradan gitmekte serbesttin. Kalacaksan da onun hakkında böyle konuşmana izin veremem.”

   Lanet olsun.  İhtiyacım olan şey tamda buydu. Kafamı çevirmeden önce kitaba yeniden baktım. Vay canına, kitap orijinal dilindeydi. Yataktan doğrulup kitabın önsözünü söyledim. “ Le système est un système, mais le système en l'absence de la plus aimable de ” Sistem yokluğu da bir sistemdir, ama sistemlerin en sevimlisi. Tristan Tzara.

   Sesin sahibi aniden şaşkınca ve yüzünü dönüp bana baktı. Kocaman, tel çerçeveli bir gözlük takmıştı. Üzerinde gri renk, kolları yamalanmış eski ama kalın bir kazak ve çamaşır suyuyla bazı yerleri renk değiştirmiş mavi bir eşofman vardı. Boynunaysa teninden bir ton daha açık ince bir atkı sarmıştı. Karamela rengindeki tenine ve iri, çikolata rengi gözlerine baktım. Melez olmalıydı. Her gece sarılarak uyuduğunuz oyuncak ayılar kadar sevimli bir görünüşü vardı. İnsanda iyi bir izlenim bırakacak kadar da düzgün duruyordu. Max’ten daha küçük olmalıydı, ya da yüzü onu daha genç gösteriyordu.

   Akıcı bir Fransızcayla “ Fransızca biliyorsun?” dedi cümleyi soru gibi sorarak.

   “ Evet,” dedim başımı sallayarak. “ Güzel kitap.”

   Eski soğuk halinden eser kalmayarak sırıttı ve “ Harika,” dedi.

   Gülümseyerek arkama yaslandım. Ardından İngilizceye dönerek “ Fransızcayı bu kadar akıcı konuşmayı nereden öğrendin?” diye sordum. Basit bir cümle kurmuş olsa da kelimelerinde hiç aksan olmaması ve Fransızlar kadar iyi konuşması dikkatimi çekmişti. Böyle bir konuşma ve anlama kabiliyeti için beş buçuk senemi Fransızca ile yatıp kalkarak geçirmiştim. Ve açık konuşmak gerekirse ondan böyle bir şey beklemiyordum.

Kır Zincirlerimi (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin