12. Bölüm

7.8K 246 11
                                    

Üzgünüm, geciktim. Geçen gün yanlışlıkla düzeltmelerimi sildim ığhh -.- Şimdi yeniden yazdım ve işteee karşınızdaaa yeeebeeee. İki bölüm uzunluğunda olması beni affettirir bence değil mi, affettirir, affettirir :* Şarkıyla okuyun. Bu arada yorum, vote ve okunma oranları çokzel, çok teşekkürler. Sizleri seviyorum<3

“  Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller…”



    Emmaline  

  

   10 Mayıs 1990

   Mutluluk güzel şeydi.

 

   Kanınızda uyuşturucu gibi yayılıp sizi sarhoş ediyordu. Yüzünüzde sürekli bir gülümseme, gözlerinizde ışıkla dolanıyordunuz.

   Ama mutluluktan daha güzel bir şey vardı: Mutluluğu size veren insan. O hepsinden güzeldi ve her şeye değerdi.

   Lucas elimi tuttuğu zaman hissettiğim duygu buydu işte. Mutluluk. Ve aşk…

   İç çekip neşeyle gülümseyerek annemin günlüğünü okumaya devam ettim. Artık babamla tanışmasının üstünden bir ay geçmişti ve ben onu çok iyi anlıyordum.

   Çünkü ilk başlarda ne kadar bunun önüne geçmeye çalışmış olsam da, artık Max’e karşı duygularımın basit bir hoşlantıdan öteye gidip, gittikçe derinleştiğini fark etmiştim. Annemin günlüğünü dikkatlice kapatıp göğsüme bastırdım ve gülümsemeye devam ederek gözlerimi tavana diktim. Max’le neredeyse öpüşecekken Keith’in geldiği ve büyünün bozulduğu günün üstünden üç gün geçmişti ve bu süre zarfında her şey kusursuz ilerlemişti. Max hakkındaki kötü düşüncelerimin hepsi kaybolup gitmişti. Bana o kadar iyi davranıyordu ki, neredeyse ilk günler yaptığı ve söylediği şeylerin hayal ürünüm olduğunu düşünmeye başlamıştım.

   Yastığımın altından günlüğümü çıkarttım ve Max’in bana verdiği iki minik papatyaya baktım. Kökleri birbirine dolandığı için birbirlerinden ayrılamıyorlardı. Max bunu bana verirken bir şey dememişti ama ben şimdi onlara bakınca “ Bizim gibi,” diye düşünmekten kendimi alamıyordum.

   Yüksek sesle güldüm. Kendini başka birine bırakmak, ona güvenip dayanmak, her şeyini vermek ve kendini ona açmaktan korkmamak çok güzel bir şeydi.

   Max hala bana kendisi hakkında fazla şey anlatmasa da onun da anne ve babasının olmadığını biliyordum. Yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyordum ama Max onlardan ölmüş gibi bahsettiği için konuyu fazla kurcalamamıştım. Ne zaman onun özel hayatıyla ilgili soruları sormaya başlayacak olursam gözlerinde özür diler gibi bir ifadeyle dudaklarına fermuar çekiyormuş gibi yapıyordu.

   “ Yine de önemi yok,” dedim papatyalara. “ İlerleyen zamanlarda o da kendini açacak kadar yakın olacak bana.”

   O sırada içimdeki paranoyak yan konuşmaya başladı. “ Bundan nasıl emin olabilirsin? Ya bir şey olursa? Ya seni sıkıcı bulursa, ya yakalanırsan, ya gerçeği öğrenirse…”  Gerçek… Tüylerimin ürperdiğini hissedip kafamdaki o sese çenesini kapamasını söyledim. Kimse benim kim olduğumu öğrenmeyecekti.

Kır Zincirlerimi (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin