Bölüm 5

919 29 0
                                    

Bu ev... Bu ev bizim evimizdi şimdi... Yeni hayatımızın başlngıcı... İlk kez kendi ayaklarımızın üstünde durmamızın büyük kanıtı...

"Nasıl kızlar? Beğendiniz mi yeni evimizi?"diye sordu Cansu bize bakarak. Ben sadece kafa sallamakla yetinirken Sıla "Evet, çok." dedi. Aslında sıradan bir evdi işte. Bir apartman dairesiydi ve üçüncü kattaydık. Koskaca bir yatak odası ve içerisinde bir ebeveyn banyosu vardı. Dış kapı direkt salona açılıyordu. Hemen sağdaki ilk kapıdan içerisi mutfaktı. Dış kapının sol tarafı ise uzun bir hole uzanıyordu. Holden içeri girdiğiniz zaman sol tarafta bir banyo vardı. Banyonun hemen karşısında ise normal boyutlarda sayılacak bir oda vardı. Sağdadaki ikinci kapı ise koskocaman bir yatak odasına açılıyordu. Soldaki ikinci kapı ise uzun ama en olarak dar bir odaya açılıyordu. Burası daha çok bir depoya benziyordu. Kocaman bir penceresi olmasına rağmen arka tarafta kaldığı için çok karanlıktı. Burayı çamaşır odası gibi kullanabilirdik. Ütü masası, çamaşır makinesi gibi şeyler için uygun görünüyordu. Bütün odaları gezdikten sonra herkes bir valizin üzerine oturdu. Söze ilk annem girdi tabiiki. Her yere ağırlığını koymasa olmuyordu.

"Yatak odası çok büyük görünüyor. Orada iki kişi kalırsınız, birinizde yan taraftaki odada. Üçümüzden aynı anda bir "Hayır." sesi yükseldi. Birbirimize bakıp aynı fikirde olmamamıza gülümsedik. Aynı evde kalmak çok harika bir durumdu ama biz aynı odada kalamazdık. Hepimizin garip alışkanlıkları vardı. Mesela Sıla bir boxer ve bir sütyenle yatardı. Şişt, bunu kimseye söylemeyin, aramızda. Evde sadece annesi olduğu için rahattı. Ve bu alışkanlığından vazgeçmeyeceğini Cansu da ben de çok iyi bilirdik. Bu yüzden o rahat edebilsin diye tek odada kalsın isterdik ama bu seferde biz rahat edemezdik. Cansu çok acıkırdı geceleri. Ve sakardı. Mutlaka bir şeyler yemeğe giderken bir yerleri kırardı. Ben ise uykumdan uyandırılmaktan nefret eder ve uyandırıldığımda potansiyel bir katile dönüşebilirdim. Birlikte o kadar çok zaman geçirmiştik ve birbirimize o kadar iyi tanıyorduk ki bizi bir arada tutan tamda buydu işte. Yoksa karakter olarak birbirimizden çok farklıydık. Belki de bizi birbirimize yakın kılan birbirimizi tamamlıyor oluşumuzdu. Ya da her şeye rağmen hiçbir zaman birbirimizi değiştirmeye çalışmamıştık. Neysek oyduk. En büyük hatalarımızda, kavgalarımızda ve kırgınlıklarımızda bile birbirimize sırtımızı dönmezdik, dönemezdik. Kızlar benim hiç sahip olmadığım kardeşlerimdi.

"Sen ne dersin, Zeynep?" diyen Sıla'nın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

"Neye ne derim?" dedim, mahçup bir ifadeyle. Onları dinlememiştim ve hepsi bana bakıyordu şu anda.

"Yatak odasını ikiye bölmek istememiz konusunda?" diye tek kaşını kaldırarak sordu Cansu. Bu gerçekten iyi bir fikirdi işte. O kısmı kaçırmıştım ama bu fikrin mantık abidemiz Sıla'dan çıktığına neredeyse emindim.

"Çok iyi bir fikir." dedim, gülümseyerek.

"Tamam o zaman. Şimdi yol yorgunu olmamıza rağmen kalkıp işe koyulmamız gerek. Siz bayanlar, mobilya alışverişine çıkarken biz de Ahmet'le tadilat işleri için birini bulabiliriz. Gece içinde bir otelde yer ayırtmamız gerekecek. En azından ev tam anlamıyla hazır olana kadar burada kalamayız, kızlarda biz gittikten sonra kalamazlar." dedi Mustafa amca. Haklıydı.

Valizleri evde bırakıp bir kaç parça kıyafet aldık kızlarla. Ailelerimiz ise fazla bir şeyler getirmemişlerdi bir gün kalacakları için. Arabaya binip önce güzel bir restauranta gittik. Güzelce karnımızı doyurduktan sonra babamlar bizi sadece mobilya satılan koskaca bir yere bırakıp gittiler. Saatler süren araştırmalarımız sonucu salona krem rengi tonlarında bir koltuk takımı seçtik. Yastıkları krem renginin aksine çok canlı renklerden oluşuyordu. Üzerinde siyah işlemeler bulunan bembeyaz bir TV ünitesini de alacaklarımız listesine seçmiştik. Salon çok büyük olmadığı için başka bir şey almadık. Mutfağa ise yuvarlak bir masa alacağımıza emindim. Öyle de oldu zaten. Mutfak dolapları pudra tonunda bir renkti. Yuvarlak beyaz bir masa seçmiştik yine. Koltukları ise basit bir yuvarlak masa için fazla asildi. Deri koltuklar için ton olarak pudrayı seçmiştik tabiiki. Salona ise ortaya güzl bir sehpa almıştık. Geriye sadece odalarımız kalmıştı. Ben kendime bembeyaz bir oda seçtim tabiiki. 4 kapılı bir dolabı, tek kişilik bir yatağı bir komodin, bir çalışma masası vardı. Odamın neresi olacağını bilmiyordum ama bu eşyalar ancak sığardı odama. Bu sefer Cansu seçiyordu kendine oda takımını. Cansu ise benim aksime koyu renkler severdi. Bu yüzden siyah bir oda takımına yaklaşmasına hiç şaşırmadım. Fatma teyze hemen araya girdi. "Siyah çok çabuk tozlanır, kızım. Sen uğraşamazsın onunla. Kendine başka seç bence." dedi. Cansu sadece omuz silkti ve yanımızda gezen kadına bu odayı istiyorum dedi. Kadın gülümseyerek başını salladı ve "Hangi parçaları alacaksınız?" dedi. Cansu simsiyah, lake diye adlandırılan 5 kapılı dolabı gösterdi ilk önce. Kadın elindeki deftere not aldı bunu. Sonra çalışma masasını ve yatak olarak da siyah deri başlıklı olanı seçti. Çalışma masası, bir komodin ve tuvalet masasını gösterdi. Bunların hepsinin o odaya sığacağından emin değildim aslında. Bu yüzden Cansu'ya soru soran gözlerle baktım. "Ne var? Ben sizin aksinize kalabalık odayı severim. Her şey iç içe olabilir. Sorun olmaz." diyerek omuz silkti. Cansu'nun da istekleri tamamlanmıştı. Sıra Sıla'nındı. Sıla'yla açık renk sevmek konusunda hep uyuşurduk. Beni yanıltmamamıştı o da. Buz mavisi bir odanın yanında durunca yanımızdaki kadın şaşırdı. Ben sadece gülümserken, Cansu'nun da şefkatle baktığını gördüm. Sıla maviyi çok severdi, diğer kızların aksine. Odanın rengi gerçekten çok güzeldi. Cansu'nun ve benim odamın aksine çok daha sade ve asil duruyordu. İşte bu tam olarak Sıla'ydı. 4 kapılı bir dolap, sade başlıklı bir yatak, bir komodin ve çalışma masası. İşte bu kadar. Sıla' da seçimlerini yaptıktan sonra kadın hesabı çıkardı ve annemin pazarlıkçı ruhu altında ezilerek yüksek sayılabilcek bir indirim yaptı. Üç kadın da anlaşmış gibi paraları çıkarıp ödediler. Bu parayı nerden almışlardı ? Borç olduğuna emindim. Her şeyi bizim için yapıyorlardı, biz gerçekten çok şanslıydık. Mobilyalarımızın çarşamba günü ancak geleceğini öğrendik. Yani bu durumda çarşambaya kadar otelde kalmak zorunda kalacaktık. İşimiz bitince babamları aradık. Kapının önünde bizi bekliyorlarmış onlarda. Babamlarda tadilat için adam bulmuşlardı. Her şeyi konuşup halletmişlerdi. 2 adam yarın yatak odasını ayırmakla başlayacaklardı işe. Daha sonra da evi boyayacaklardı. Başka bir sorun yoktu zaten evde. Yeni rotamız bir beyaz eşya dükkanıydı.

İçeri girdik. Bizi karşılayan adam oldukça yakışıklıydı. Cansu'ya baktığımda onun da benim gibi dibinin düştüğünü gördüm. Sıla'ya bakmaya gerek bile duymadım çünkü onun bakmayacağına adım kadar emindim. Babamın yanında nasıl bu kadar utanmadan adam kesiyordum acaba? Adama bakmayı kestim. Buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, süpürge, ütü, televizyon, ocak ve son olara da bir dvd'i alarak çıktık oradan. Otele doğru ilerlerken gerçekten yorulmuştuk.

***

Halı, perde, ıvır zıvır ne varsa halletmiştik bugün. Neredeyse yine akşam olmuştu. Yeni yuvamıza gittik. Birkaç kıyafet almamız gerekecekti. Annemler bu akşam Eskişehir'e döneceklerdi. Eve girdiğimizde ustalarda çıkmak üzerelerdi. Onlar çıktıktan sonra eve girdik. Yatak odasının duvarının yarısı bitmişti, neredeyse. Tuvaletin yan tarafındaki oda açık bir renge boyanmıştı. O kasvetli hali birazda olsa dağılmıştı. Tek biten yer orası olduğu için annemler el birliğiyle o odayı bir güzel silmişlerdi. Bizde hiçbir işi olan mutfağı silmiştik. Ve tabak, çanaklarımızı yerleştiriyorduk. Bütün valizlerimizi o küçük odaya koymuşlardı annemler. Oranın halısını sermişlerdi ve hazır aldığımız perdelerden birini takmışlardı. O odaya bakarken ilk kez heyecanlanmıştım. Burası yavaş yavaş gerçek bir eve dönüşüyordu. Annelerimizin sihirli elleri sayesinde. Ama o kadardı işte. Onlar birazdan gideceklerdi. Odanın işi tamamen bittiğinde işlerinden memnun olmuş bir halde gururla oadaya bakıp kapıyı çektiler. Gidiyorlardı işte! Ayrılık vakti gelmişti.

Annem önce Cansu'ya sonra da Sıla'ya sarıldı.

"Size güveniylorum kızlar. Çok başarılı olacaksınız burada. " diyip sarıldı kızlara. Sonra bana döndü ve hiçbir şey söylemeden sadece sarıldı, uzun bir süre. Sonra birden ayrıldı ve "Kendinize çok dikkat edin." dedi ve çıktı evden. Annem... Onu ne kadar çok özleyebileceğimi kestiremiyordum. Bu beni korkutuyordu.

Vedalaşma faslı bittiğinde çok rahatlamıştım çünkü bu beni geriyordu. En son Mustafa Amca'ya el salladık ve kapıyı kapattık.

İşte şimdi yalnızdık. Şimdi büyümüştük işte. Birbirimize baktık, hüzünlüce.

Bu evde neler yaşayacaktık? Mutlu olabilecek miydik? Kendi ayaklarımızın üzerinde durabilecek miydik? Bekleyip görecektik.

Biz üç kız...

Büyü bozulmasın diye aralarına kimseyi almayan üç kız...

İstanbul neler getirecekti bize?

Başarı?

Mutluluk?

Yeni arkadaşlıklar?

Belki dostluklar?

Peki ya aşk?

O da gelecek miydi, bu küçük dünyamıza?

İyi okumalar :) Kızlar yeni bir dünyaya adım attılar. Bakalım neler yaşayacaklar? Hep birlikte göreceğiz :) multimedya Zeynep :)

Bütün Kızlar Toplandık!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin