Hayatımın en berbat cumartesi gününü geçiriyordum. Çünkü çalışıyordum. Haftasonu çalışmak kadar büyük bir saçmalık olamazdı herhalde. Allah'tan yarın izinliydik de bunu düşünerek sinirimi biraz yatıştırmaya çalışıyordum. Akşama pijama partisi vardı birde. Asıl tüm enerjimi oradan alıyordum. Uzun zamandır kızlarla birlikte pijama partisi yapmıyorduk ve ben bunu gerçekten özlemiştim.
"Kahve?" Ozan'ın sesiyle uykulu düşünme dünyamdan çıktım. Çok yorgundum, uykum vardı ve yemek yedikten sonra iyice tükenmiştim. Tek istediğim evime gidip uyumaktı.
"Teşekkürler."
"Uykun açılsın ve daha iyi çalış diye yaptım. Teşekkür etme. " Sinir çocuk. Teşekkür etmemem için ne kadar saçmalık varsa söylüyordu. Gözlerimi devirdim.
"Daha iyi çalışmam için kahve çok yetersiz. Bir düzine enerji içeceği alabilirsin mesela?"
"Bir düzine enerji içeceği içersen işime yaramazsın."
"Saçmalama. Bir ay hiç dinlenmeden çalışabilirim. "
"Ölmezsen, belki. " Güldüm, haklıydı. O kadar enerji içeceği beni kesin öldürürdü. Bir gün intihar etmek istersem bir düzine enerji içeceğini kullanabilirdim, belki. Tamam, kullanmazdım. Çünkü ben intihar etmezdim. En fazla kaşlarımı cımbızla daha sert alırdım, o kadar.
"Yarın sen de izinli misin?"
"Hayır, benim iznim yok. "
"Neden?"
"İstemediğim için. "
"Nasıl yani?"
"Benim çalışmaya ihtiyacım var, Zeynep. Bu benim için dinlenmekten daha zorunlu bir ihtiyaç. Aileme bakmak zorundayım. " Söylecek bir sözüm yoktu. Sadece kafamı salladım. Bencildim ben. Sadece kendimi düşünürdüm. Eğer dinlenmezsem ya da tatil yapmazsam hayatın bir anlamı kalmaz sanırdım. Ama karşımda oturan bu çocuk benden o kadar farklıydı ki utanıyordum. Bencilliklerimden, muhteşem olmasada rahat süren yaşamımdan ve şımarıklıklarımdan. Sırf şımarıklıklarım yüzünden kazanamamıştım üniversiteyi. Ve hala şımarıktım. Hala tek derdim eğlenceydi. Oysa herkesin çok eğlenceli bir hayatı yoktu. Eşitlik yoktu. Can sıkıcı bir durumdu. Ozan'ı daha doğru düzgün tanımıyordum bile ama şimdiden bana çok şey katmıştı. O sahip olduğum en güzel şeylerden biriydi. Peki ben ona gerçekten sahip miydim? Biz dost muyduk? Arkadaş mıydık? Kahvelerimizi içerken hiç konuşmadık. Sessizlik en iyisiydi. Kahvelerimiz bitince yine hiç konuşmadan kalktık. Neden konuşmadığımızı bilmiyordum. Sadece konuşmuyorduk işte. Odadan çıkıp tekrar kafenin iç kısmına geldik. Cansu bizi görünce hemen içeri geçti. Şimdi yemek sırası onlardaydı.
Sipariş al, siparişi getir, hesabı götür, hesabı al, masayı sil ve başa sar. Akşama kadar nefes almanın dışında bunları yapmıştık. Ne kadar mükemmel öyle değil mi?
"Hadi çıkalım. " Cansu'nun sesiyle kapıya döndüm. Üzerimi değiştirmiştim. O benden daha önce değiştirmişti ve dışarıda Ozan'la konuşuyordu, sanırım. Ozan'ı sevmesini istiyordum çünkü o, iyi bir çocuktu.
"Tamam, çıkalım. " dedim ve birlikte yürümeye başladık. Ozan ışıkları söndürmüş, kapıda bizi bekliyordu. Biz çıkınca kapıyı kilitledi ve yürümeye başladık.
"Hey, sen nereye geliyorsun?" diye sordu, Cansu.
"Size. " diyip gözlerini deviren Ozan'a güldüm. Bize gelmeyeceğinden adım gibi emindim. Kesin, hava karanlık olduğu için eve bırakacaktı bizi.
"Pijama partisine mi davetlisin?" Salak Cansu. Neden söylemişti ki partiyi?
"Pijama partisi mi? Sakın bana, evde pijamalarınızı giyip aptal saptal konulardan konuşarak cips yiyip kola içtiğinizi söylemeyin. " diyip kahkaha attı. Rezalet! Rezil olmaya doymuyorduk resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bütün Kızlar Toplandık!
Teen FictionBir o kadar basitti ki denklemleri… İki o kadar güçsüzdü ki eklemleri… Üç kontrol etmek bebek işi… Yormadan? Sormadan? Yormadan? Sormadan?!