Bölüm 6

758 29 0
                                    

Gözümü aralayıp duvardaki saate baktığımda, saatin 9:00' a geldiğini gördüm. Dün akşam babamlar gittikten sonra bizde taksiyle otele dönmüştük. Karnımın acıktığınu hissetmemle yataktan kalktım. Banyoya girip elimi, yüzümü yıkadım. İçeri tekrar geçtim ve dün getirdiğimiz kıyafetlerden uzun bir elbise ve sandaletlerimi giyip saçımı da tepemde topladım. İstanbul'un bu boğucu havasında saçlarımı hiç çekemezdim. Şimdi sıra kızları uyandırmaya gelmişti. Üçümüzün odaları yan yanaydı zaten. Odadan çıkarken telefonumu, odamın kartını ve güneş gözlüğümü küçük çantama atıp çıktım. Sağdaki ilk kapı Cansu'nun odasına açılıyordu. Kapıyı bir iki kere tıklattım ama açan olmadı. Sonra kolu zorladım belki unutmuştur kitlemeyi diye ama unutmamıştı. Bu sefer telefonunu arayıp hem de kapıya tekmelerimi geçirdim. İçerdiden "Hayvanoğlu hayvan. Allah belanı versin. Kapıya tekme atan ayakların kırılsın." diye beddualar etmeye başladı. Kapıyı açtığında ona sinir olacağını umduğum bir gülümsemeyle baktım.

"Gerçekten iyi dileklerinle beni çok duygulandırdın, Cansu. Herkes senin gibi arkadaşa sahip olamıyor. Ben şanslıyım bayağı. " diyip sorgusuzca içeri geçtim. O sadece gözlerini devirmekle yetindi. Birbirine karışmış yatak, pike ve yastıklara kısaca baktım ve tekli koltuğa oturdum. Savaş sonrası yatağı gibiydi. Tamam, Cansu böyle bir şey yapmazdı ama bu yatağı gören kesinlikle yanlış anlardı.

"Ne istiyorsun sabahın köründe? Gidip zıbarmayı denese. Beni de uykumla baş başa bırak."

"Seni uykunla başbaşa bırakırsam biriniz mutlaka şehit olursunuz." dedim, yatağı göstererek.

"Biz birbirimizi biraz vahşi seviyoruz, tatlım" diyip göz kırptı.

"Sizi ayırmayı hiç istemezdim gerçekten. Ama artık sorumluluk alma vakitleri. Eve gidip önce mutfağın kalan son işlerini bitirelim. Sonra banyoyu temizleyelim. Sonrada yapacak bir şeyler buluruz. Hadi hemen kalk ve hazırlan, bir dakika sonra kontrole geleceğim. Eğer hala savaşta olursan seni kendi silahınla vururum. "

"Kendi silahım?"

"Yastık."

"Salak. Hem daha Sıla'yı uyandırmaya gitmemişsindir sen. Bir dakika da gelemezsin."

"Sıla'yı biraz olsun tanıyorsam o şimdi çoktan uyanmıştır ve bizi bekliyordur. Belki de 30 saniye sonra burada olurum, patlıcan. "

"Bana patlıcan deme lanet olasıca sürtük. Benim adım Cansu. Can-su. Anladın?"diyip yastıkları bana doğru fırlatmaya başladı. Hemen koltuktan kalktım ve kapıya doğru koştum. Kapıyı açıp önüme siper ettikten sonra Cansu'ya dil çıkardım ve onun yanındaki odaya yöneldim. Kapıyı iki kez tıklattım. Tam beklediğim gibi hemen kapı açıldı. Sıla çoktan üzerini giyinmişti bile. İşte benim arkadaşım! Nasıl tanıyorum ama?

"Günaydın. Bende bir an hiç uyanmayacaksın sanmıştım."

"Abartma, Sıla. Saat daha 09:30 bile olmamıştır. "

"Bir sürü işimiz var. Erken kalkan yol alır. Hadi çıkalım. Uyandın mı o uykucu şirin?"

"Bana yastıkları fırlatırken gayet uyanmış görünüyordu. Hadi bakalım tekrar."

Sıla gülümsedi. O da çantasını alıp çıktı odadan.

Tekrar Cansu'nun odasının kapısını çalmaya başladım. Aslında gerçeği söylemek gerekirse kırmaya başladım. Cansu'nun sinir olduğunu bildiğim için onun kapısını elimle değil, ayağımla çalardım genelde.

İçeriden "Öl, Zeynep." diye bir ses geldi.

"Bunu değerlendireceğim. Hadi kapıyı aç." Cansu kapıyı açıp bana ters ters bakarken Sıla'ya gülümsedi.

Bütün Kızlar Toplandık!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin